12 Haziran 2014 Perşembe
INTEL'e 1.06 milyar EURO Para Cezası
Hakim durumu kötüye kullanma sebebiyle AB Komisyonu tarafından 2009'da INTEL'e kesilen 1.06 milyar Euro para cezasına ilişkin mahkeme süreci de tamamlandı. 12.6.2014 tarihli kararı ile AB İlk Derece Mahkemesi de işletim sistemi pazarında hâkim durumda olan INTEL'in bu durumunu 2002-2007 arasında kötüye kullandığını kabul ederek verilen bu para cezasını onayladı (T-286/09). Olayda INTEL'in rakibi olan Advanced Micro Devices, Inc. (AMD) karşısında işletim sistemi pazarının %70'ine sahip ve diğer unsurlarla birlikte hakim durumda olduğu tespit edilmiştir. ABAD, INTEL tarafından bilgisayar üreticileri olan şirketlerin (Dell, Lenova, HP, NEC) ürettikleri bilgisayarlarında sadece x86 işletim sistemini kullanmaları ve Media-Satrun teknoloji mağazalarında da sadece intel x86 işletim sistemli bilgisayarları satmaları karşılığında indirim uygulamasını hakim durumun kötüye kullanılması olarak değerlendirmiştir. Bu olayda özellikle hakim durumdaki bir şirket tarafından sağlanan böylesi bir indirim, rakipleri "dışlayıcı indirim" (Exklusivitätsrabatte, exclusivity rebates) olarak adlandırılmaktadır. İstisnai durumlar hariç, bu tür indirimler finansal avantajlar sağlayan iktisadi bir karşılık olmayıp, bilakis alıcıların (intelin müşterisi olan şikretler) serbestçe karar vermelerini imkansız kılmakta veya zorlaştırmaktadır. Ayrıca diğer işletim sistemi üreticisi olan şirketlerin (AMG gibi) de pazara girişini engellemektedir. Objektif bir meşru sebep olmadığı takdirde böylesi dışlayıcı indirimler, hâkim durumun kötüye kullanılması olarak değerlendirilmektedir. Dolayısıyla hâkim durumdaki bir şirket tarafından dışlayıcı indirim uygulaması rekabeti sınırlayıcı ve rakibi pazardan çıkarmaya uygun bir tarzdır. Bundan dolayı dışlayıcı uygulamanın rekabeti sınırladığına ilişkin olarak her bir somut olayın şartlarıyla ispatlamaya gerek olmadığı belirtilmiştir. Bu karara karşı itiraz süreci ABAD nezdinde devam etmektedir.
5 Haziran 2014 Perşembe
KARTELCİLERİN BAŞI DAHA ÇOK AĞRIYACAK
Avrupa Birliği Adalet Divanı 5.6.2014 tarihinde rekabet hukuku açısından önemli bir karar verdi. Kartel sebebiyle doğruda zarara uğrayanların tazminat talepleri bilinen bir husustu. Ancak bu kararla, doğrudan kartel içinde olmayan bir şirketten alınan ürünler sebebiyle uğranılan zararın, hiçbir şekilde sözleşme ilişkisinin olmadığı kartelci şirketlerden talep edilmesi söz konusudur. Burada önemli olan husus, tazmini talep edilen zarar ile kartel sebebiyle piyasadaki fiyat yükselmesi arasındaki ilişkinin varlığının ispat edilebilmesidir.
Somut olayda, daha önce kartel anlaşmasından dolayı 2007'de rekor düzeyde, yani 992milyon Euro ceza verilen asansör ve döner merdiven üreticileri olan Kone, Otis, Schindler ve ThyssenKrupp şirketleri söz konusudur. Avusturya Demiryollarının bağlı (yavru) şirketi, başka bir üçüncü şirketten aldığı asansörler ve yürüyen merdivenler için uğradığı zararı kartel anlaşmasının tarafı olan bu şirketlerden tazminat olarak talep etmektedir.
Basın açıklamasına aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz.
http://curia.europa.eu/jcms/upload/docs/application/pdf/2014-06/cp140079en.pdf
ABAD’ın 05.6.2014 tarih ve C-557/12 sayılı Kone/ÖBB kararının tam metni için bkz.:
http://curia.europa.eu/juris/document/document.jsf?doclang=EN&text=Kone&pageIndex=1&part=1&mode=req&docid=153312&occ=first&dir=&cid=505177#ctx1
5 Mart 2014 Çarşamba
GÜMRÜK BİRLİĞİ - YENİDEN MÜZAKERE EDİLİRKEN BİLGİLENME DİLEĞİYLE...
Güncel haberlere göre Türkiye, AB ile olan Gümrük Birliğini yeniden gözden geçiriyormuş. Bu konuda uzun zamandır çalıştığımız için bir kaç söz söylemek hakkımız. AB ile müzakerelerde Türkiye -maalesef- çok yetersiz kalıyor. Bunun sebebi, özellikle AB hukuku konusunda bilgi birikimi yeterli olmayan kişiler tarafından müzakerelerin yürütülüyor olmasıdır. Bunun sonucu olarak AB'nin her dediği sorgulanmadan kabul ediliyor. Yani müzakereden ziyade AB tarafından verilen talimatlarla alt yapı bizim bürokratlarca hazırlanıyor ve daha sonra da bu kişilerce siyasetçilerimiz ikna edilerek süreç tamamlanıyor. Bu konularda sorumluluk elbette siyasetçilerin üzerindedir. Ancak siyasetçi bu işlerin mutfağında değildir. Yani işin ayrıntısını bilmez ve iş bittikten sonra sürece dahil olur. Kimse kimseyi kandırmaya çalışmasın. Bunun en son örneği AB ile yapılan Geri Kabul Anlaşması'dır. AB bürokrasisi bu konuları iyi bilir. Nitekim AB, seçim sürecindeki Türkiye'nin içinde bulunduğu sıkıntılı pozisyonu ve ilgili Bakanın sayılı günlerini çok iyi kullandı. Bağış, AB ve Dış İşleri Bakanlığının başarılı (!) bürokrasisi de Başbakanı ikna ederek -ona doğru bilgi verip vermediklerinden emin değilim-Türkiye için mali ve sosyal külfetinin hesap dahi edilemeyeceği büyük bir yükün altına girmemizi sağladılar.
Doğru tercümesini dahi beceremediğimiz 1/95 sayılı Ortaklık Konseyi Kararı ile Gümrük Birliği sürecini başlatmıştık, şimdi gözden geçireceğiz, hadi kolay gelsin diyelim....
RADİKAL'deki yazımıza aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz:
http://www.radikal.com.tr/radikal.aspx?atype=haberyazdir&articleid=886311
3 Ocak 2014 Cuma
ÖZEN YÜKÜMLÜLÜĞÜ VE TEDBİRLİ YÖNETİCİ ÖLÇÜTÜ
ÖZEN YÜKÜMLÜLÜĞÜ VE TEDBİRLİ YÖNETİCİ ÖLÇÜTÜ
Bilkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi tarafından düzenlenen "Anonim ve Limited Ortaklık Yöneticilerinin Sorumluluğu" başlığı altında 02.10.2012 tarihinde yapılan sempozyum konuşmam (metin yayımlanmak üzere hazırlanmaktadır):
II. Oturum videosu: 11.dakikadan itibaren....
http://video.bilkent.edu.tr/series_listing.php?category=3&lang=tr&series_id=44
Bilkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi tarafından düzenlenen "Anonim ve Limited Ortaklık Yöneticilerinin Sorumluluğu" başlığı altında 02.10.2012 tarihinde yapılan sempozyum konuşmam (metin yayımlanmak üzere hazırlanmaktadır):
II. Oturum videosu: 11.dakikadan itibaren....
http://video.bilkent.edu.tr/series_listing.php?category=3&lang=tr&series_id=44
16 Aralık 2013 Pazartesi
Geri Kabul Anlaşması Türkiye’yi AB’ye Tam Üyelikten Uzaklaştırır
Yrd. Doç. Dr. Hamdi PINAR, LL.M.
16 Aralık 2013 tarihi Türkiye’nin AB üyeliğinden uzaklaştırıldığının
başlangıcı olacaktır. Zira AB, tam üyelik karşılığında Türkiye ile yapabileceği
bir anlaşmayı ve üstelik ciddi malî külfetleri üzerine alarak gerçekleştireceği
bir süreci çok kolay bir şekilde elde etmiştir. Bunun için belli hazırlıklar
yapılmıştır elbette. Öncelikle Türkiye’nin haklarımıza sahip çıkmaması sağlanarak Avrupa
Birliği ile Türkiye arasındaki Ortaklık ilişkisinin 50 yıllık tarihi seyrini
değiştirecek nitelikte olan Demirkan davası sonuçlanması sağlanmıştır. Demirkan kararıyla ABAD, hukuk temeli bir karar vermekten uzaklaşmış, adete
kendine güveni bir çırpıda çöpe atabilmiş, 60’a yakın kararı yok saymıştır. Bu
karara sessiz kalan Türkiye, AB nezdindeki vatandaşlarının haklarını, yani işçilerin
ve hizmetin serbest dolaşımını gerçekleştirmeyi bir kenara bırakmıştır.
AB’nin
ekonomik krizden çıkmak için Türk turistlere kapıyı açmayı düşündüğü
bilinmektedir. Hatta bu yöndeki tavsiyeler sık sık gazetelerde yazılmaktadır. Ama haklarını ve buna nasıl sahip çıkmasını bilmeyen bir Türkiye’yi
karşısından bulan AB, 3,5 yıla yayan bir süreci de önüne koyarak AB’nin en
büyük sorunu olan mülteci sorunu karşılığı Türk turistler için vize muafiyeti
vermeyi taahhüt etmiştir. Üstelik bu süreç tamamlanır ve AB'nin de keyfi isterse bugünkü
yeşil pasaportlular gibi turist olarak Türk vatandaşları AB’ye gidebilmesinin dışında başka bir hak elde edilemeyecektir.
Türkler söz konusu olduğundan kendi
değerlerini umursamayan, hukuk devleti ilkesini ve insan haklarını
görmemezlikten gelen bir AB ve haklarına sahip çıkmayı bilemeyen bir Türkiye karşı karşıya geldiğinde kaybeden ülke hep Türkiye'dir. Örneğin, 19.02.2009 tarihli Soysal kararı ile Almanya'ya giderek hizmet verecek Türklerden 2 aya kadar çalışmak için vize
istemeyeceği ortaya çıktığı halde Almanya 4 yıldır ciddi tek bir adım bile
atılmamıştır.
AB’nin en önemli sorunlarının başında
yasadışı göç gelmektedir. Geri Kabul Anlaşması ile Türkiye üzerinden gelenler
Türkiye’ye iade edilecektir. AB’nin sınırlarından sorumlu organizasyonu olan
FRONTEX’in 2012 yılı verilerine göre, AB’ne Yunanistan üzerinden 37.220, İtalya
ve Malta üzerinden ise 15.150 mülteci ve sığınmacı girmektedir. Özellikle
Yunanistan’a giren mülteci ve sığınmacıların tamamına yakınının ise Türkiye’den
kaçak olarak girdiği herkesçe bilinmektedir. Bu durumda Balkan ülkelerine,
Yunanistan’a ve kısmen İtalya’ya Türkiye üzerinden gittiklerini kabul ettiğimiz
takdirde yıllık –en düşük rakamla– 40-50bin civarında mülteci ve göçmen AB’ye
yasa dışı olarak Türkiye üzerinden girdiği kabul edilebilir. Her yıl bu
rakamların üst üste konulduğu bir mülteci sorunu Türkiye açısından önümüzdeki süreçte
en büyük sorun olacaktır. Ekonomik maliyetinin yıllık 3-5 milyar Doları
bulacağı, toplumsal ve siyasal maliyetinin ise tahmin bile edilemeyeceği bir
sürece adım atıyoruz.
Türkiye'nin AB'ye tam üyelik süreci aslında Geri Kabul Anlaşması büyük bir sekteye uğrayacak ve hatta bir daha gerçekleşmemek üzere kapanacaktır. Zira AB, Türkiye’den ancak tam
üyelikte karşılığı böyle külfetli bir anlaşmayı hem karşılıksız hem de masrafsız bir
şekilde elde etmiştir. Bundan sonra AB’nin Türkiye’den isteyebileceği başka bir
şey şimdilik de yoktur.
21 Ekim 2013 Pazartesi
Almanya İçin Vizesiz Giriş Hakkımız
24 Eylül 2013'de AB'nin Adalet(SİZ) Divanı [=ABA(sız)D] Demirkan davasıyla hukuku katleden siyasi bir karar vermişti. Bu sayede pasif hizmetin serbest dolaşımı kapsamında 76milyon Türk için vizesiz giriş hakkı gasp edilmişti. Ancak bu yeni karar daha önceki başka bir kararı unutturmamalıdır. 19 Şubat 2009 tarihli Soysal kararında Schengen vizesinin,
Türkler için yeni bir sınırlama ve bu yüzden de Katma Protokol m. 41/1’e aykırılık
teşkil ettiğine karar verilmişti. Böylece aktif hizmetin serbest dolaşımı kapsamında Türklerin vizesiz giriş hakkı geri dönülemez bir şekilde karara bağlanmıştı. Bu karar kapsamına hizmeti sunanlar ve bunların çalışanları (Dientsleistungserbringer) girmektedir. Bu konu uzun yıllardan
beri ABAD’ın kararlarına konu olmuş ve bu kararlar dikkate alındığında aktif hizmetin serbest dolaşımı
kapsamında olan hizmetlerin başlıcaları şunlardır [1]:
Televizyon yayınlarının iletimi, radyo ve televizyon prodüksiyonları, hukuki müşavir olarak çalışma, sigortacılık, kıymetli evrak hizmeti, ticareti ve aracılığı, iş bulma aracılığı, tıbbî tedaviler, hukuki danışmanlık, inşaat işlerinin yerine getirilmesi, turizm rehberliği, şans oyunları, reklâm, özel güvenlik hizmetleri, temizlik hizmetleri, hastane tedavileri, muhasebe alanında malî danışmanlık ve profesyonel sporcular.
2009'daki Soysal kararında sonra, Alman Dışişleri (28.04.2009) ve İçişleri Bakanlıkları (06.05.2009) tarafından çıkarılan genelgelerde[2] ve Almanya’nın Türkiye Büyükelçiliği tarafından hazırlanan bilgi notunda[3] iki aya kadar süre ile ikametle sınırlı olmak şartıyla aşağıda sayılan kişilerden vize istenmeyeceği ifade edilmişti. Ancak bu konuda hâlâ ciddi bir çalışma yapılmamaktadır. Özellikle Türkiye'nin pasif tutumu Almanya'nın hukuk devleti ilkesine karşı duyarsızlığını gözden kaçırmaktadır.
Almanya'nın bile açıkça ifade ettiği vizesiz giriş hakkı olan kişiler ise şunlardır:
Televizyon yayınlarının iletimi, radyo ve televizyon prodüksiyonları, hukuki müşavir olarak çalışma, sigortacılık, kıymetli evrak hizmeti, ticareti ve aracılığı, iş bulma aracılığı, tıbbî tedaviler, hukuki danışmanlık, inşaat işlerinin yerine getirilmesi, turizm rehberliği, şans oyunları, reklâm, özel güvenlik hizmetleri, temizlik hizmetleri, hastane tedavileri, muhasebe alanında malî danışmanlık ve profesyonel sporcular.
2009'daki Soysal kararında sonra, Alman Dışişleri (28.04.2009) ve İçişleri Bakanlıkları (06.05.2009) tarafından çıkarılan genelgelerde[2] ve Almanya’nın Türkiye Büyükelçiliği tarafından hazırlanan bilgi notunda[3] iki aya kadar süre ile ikametle sınırlı olmak şartıyla aşağıda sayılan kişilerden vize istenmeyeceği ifade edilmişti. Ancak bu konuda hâlâ ciddi bir çalışma yapılmamaktadır. Özellikle Türkiye'nin pasif tutumu Almanya'nın hukuk devleti ilkesine karşı duyarsızlığını gözden kaçırmaktadır.
Almanya'nın bile açıkça ifade ettiği vizesiz giriş hakkı olan kişiler ise şunlardır:
·
Türkiye’de yerleşik bir işverene
bağlı olarak aktif hizmetin sunulması kapsamında çalışan kişiler şunlardır:
§
Taşımacılık (yük veya insan) sektöründeki
şoförler ile deniz ve hava taşıma araçlarının ekiplerinde görevliler,
ve
§
Türkiye’deki yerleşik bu işveren
tarafından sağlanmış olan makine veya tesisat (inşaat işleri gibi) için bu
işverenin servis hizmetini (montaj, bakım ve tamir) yerine getiren kişiler
·
Herhangi bir işverene bağlı
olmaksızın aktif hizmet sunulması kapsamındaki kişiler şunlardır:
§
bilim insanları
§
sanatçılar,
ve
§
sporcular.
[2] Federal İçişleri Bakanlığının 6.5.2009 tarih ve MI3 – 125 156/148 sayılı federe devletlerin içişlerine gönderilen Soysal kararının vize zorunluğuna ekisi hakkındaki değerlendirme yazısını pdf formatında ulaşmak için bkz. http://www.migrationsrecht.net/, son yararlanma 10.2.2010).
[3] Almanya Büyükelçiliği’nin
bilgilendirme notu ve buna ilişkin 21 numaralı ve 05.06.2009 tarihli Basın
açıklaması için bkz. http://www.ankara.diplo.de/Vertretung/ankara/de/03/Archiv/2009__21__pressemitteilung__download,property=Daten.pdf , son yararlanma 18.01.2010).
17 Eylül 2013 Salı
24 Eylül 2013 tarihini beklerken: Demirkan Davası: Vizesiz Avrupa veya Türken-Raus Kararı Olacak
C-221/11 sayılı Leyla Ecem Demirkan ile Federal Almanya arasındaki dava sürecinin yaz döneminde tamamlandığı ve 24 Eylül 2013 saat 9:30'da (TR 10:30) kararın duyurulacağı bildirilmektedir. Tarihi önemdeki bu karar ABAD için de tarihi bir sınav niteliğindedir. 75 milyon Türk vatandaşı için AB'ye üye ülkelere hizmetin serbest dolaşımı kapsamında (turist, öğrenci ve tedavi amaçlı gidişler gibi) vizelerin hukuksuz olduğunun ilanını bekliyoruz. ABAD üzerinde inanılmaz bir şekilde üye ülkelerin baskısı olduğu bilinmektedir. ABAD hakimleri bu baskılara ne ölçüde direnebilecek göreceğiz.
C-221/11 sayılı Leyla Ecem Demirkan ile Federal Almanya Arasındaki Davaya ilişkin Kanun Sözcüsünün Raporun hakkındaki görüşlerimizi ortak bir çalışma grubu ile birlikte ortak bir metin halinde ana hatları ile yazmış ve buradan duyurmuştuk:
Türkçe, İngilizce ve Almanca olarak hazırlanmış metin için bkz.:
http://harungumrukcu.com/FileUpload/bs389247/File/antalya-erklaerung-7_5_2013_tr-eng-d.pdf
8 Nisan 2013 Pazartesi
İNGİLTERE'YE VİZESİZ YERLEŞİM HAKKI (Yerleşim Serbestisi, Niederlassungsfreiheit, freedom of establishment):
Yerleşim Serbestisi (freedom of establishment, Niederlassungsfreiheit)
Haklı olmak yetmez, hakka sahip çıkmak da gerekir. Bir ayakkabıcı kadar olamayan Türk Dışişleri ve AB'nin Türkiye Bakanlığı sizlere duyurulur. Üç maymunu nereye kadar oynacaksınız?. http://www.sabah.com.tr/ Ekonomi/2013/04/06/ boyaci-ali-vizeyi-deldi
Bu konuya ilişkin daha önce yazdığımız Radikal Gazetesi (13 Ekim 2007'de çıkan yazımdan alıntılar)* çıkan yazımınızdan özeti aşağıda okuyabilirsiniz
AB ülkeleri ve Türk vatandaşlarının vize muafiyeti
Yerleşim serbestisi
Yerleşim serbestisi işletmeyle ilgili veya mesleki bir faaliyetin devamlı olarak üye devlet vatandaşı veya şirketi (firması) tarafından millî devlet dışında diğer bir üye devlette yerleşerek bu üye devletin vatandaşlarıyla aynı şartlar altında yapılması halinde gerçekleşir. ABAD bir kararında, yerleşim yeri serbestisinin her türlü serbest mesleğin icrasını, işletmelerin kurulmasını ve idaresini ve yavru şirketin, şubenin veya acentenin kuruluşunu kapsayacağını belirtmiştir.
Savaş Kararı
ABAD'ın 11 Mayıs 2000 tarihli 'Savaş' kararı, topluluk ve Türkiye arasında yerleşim serbestisi ve hizmetlerin serbest dolaşımı alanındaki düzenlemelere ilişkindir. 22 Aralık 1984 tarihinde bir aylık vize ile Savaş çifti İngiltere'ye ziyaretçi olarak gitmiş ve daha sonra izinsiz bir şekilde değişik alanlarda ticaretle uğraşmışlardır. Yetkili makamlar 1994 yılında Savaş çiftinin sınır dışı edilmesini kararlaştırmıştır. Çünkü İngiliz kanunlarına göre bir yabancı, ancak kesintisiz ve yasal olarak 10 yıl ikamet ediyorsa veya yasal olmasa bile kesintisiz 14 yıl İngiltere'de yaşamışsa süresiz oturma izni alabilir.
İlk kez bu davayla Topluluk ve Türkiye arasında imzalanan ve 1 Ocak 1973 tarihinde yürürlüğe giren Katma Protokol m. 41'in doğrudan etkisi ABAD tarafından kabul edilmiştir. Bu maddeye göre, taraflar, aralarında, yerleşim serbestisi ve hizmetin serbest dolaşımına ilişkin yeni kısıtlamalar getirmeyeceklerdir. Bunun sonucu olarak üye devletler, Katma Protokol'ün yürürlük tarihinden önce geçerli olan ve yerleşim serbestisi ve hizmetlerin serbest dolaşıma ilişkin ulusal hukuklarındaki şartlardan daha ağır ve kısıtlayıcı yeni şartları, Türk vatandaşlarına karşı uygulanamayacak, yani Türkler açısından lehe olan hükümler dikkate alınacaktır (Stillhalteklausel).
'Tüm ve Darı' kararı
20 Eylül 2007 tarihli bu kararla ATAD, yukarıda anlatılan 'Savaş' kararındaki hususlar dışında Türk vatandaşlarının lehine hayatî öneme sahip bir görüş benimsemiştir. Zira davaya konu olayda iki Türk vatandaşından biri Veli Tüm 2001 yılında Almanya'dan İngiltere'ye, Mehmet Darı ise 1998 yılında Fransa'dan İngiltere'ye geçmiş ve sığınma başvurusunda bulunmuşlardır. Uzun bir süreçten sonra başvuruları mahkemelerce de reddedilen Türk vatandaşları, bunun üzerine Katma Protokol m. 41'in kendilerine uygulanmasını talep etmişlerdir. Bunun üzerine temyiz aşamasının en son merciî olan House of Lords bu konunun açıklığa kavuşturulması için ATAD'a başvurmuştur.
ABAD kararına göre, Katma Protokol m. 41/1 hükmü gereği kabul edilen lehe olan hükümlerin uygulanması (Stillhalteklausel) ilk girişte de dikkate alınmak zorundadır. Bir diğer ifade ile Katma Protokol'ün yürürlüğe girdiği tarihte AB üyesi olan bir ülke Türk vatandaşları için vize alma şartı aramıyor ama daha sonra vize şartı getirmiş olsa bile, artık bu ağır ve kısıtlacıyı kurallar Türk vatandaşlarının yerleşim yeri serbestisi ve hizmetin serbest dolaşımında dikkate alınmayacaktır.
*Yazının tamamı için bkz. http://hamdipinar.blogspot.com/2011/02/vizesiz-avrupa-radikal-13-ekim-2007.html
Haklı olmak yetmez, hakka sahip çıkmak da gerekir. Bir ayakkabıcı kadar olamayan Türk Dışişleri ve AB'nin Türkiye Bakanlığı sizlere duyurulur. Üç maymunu nereye kadar oynacaksınız?. http://www.sabah.com.tr/
Bu konuya ilişkin daha önce yazdığımız Radikal Gazetesi (13 Ekim 2007'de çıkan yazımdan alıntılar)* çıkan yazımınızdan özeti aşağıda okuyabilirsiniz
AB ülkeleri ve Türk vatandaşlarının vize muafiyeti
Yerleşim serbestisi
Yerleşim serbestisi işletmeyle ilgili veya mesleki bir faaliyetin devamlı olarak üye devlet vatandaşı veya şirketi (firması) tarafından millî devlet dışında diğer bir üye devlette yerleşerek bu üye devletin vatandaşlarıyla aynı şartlar altında yapılması halinde gerçekleşir. ABAD bir kararında, yerleşim yeri serbestisinin her türlü serbest mesleğin icrasını, işletmelerin kurulmasını ve idaresini ve yavru şirketin, şubenin veya acentenin kuruluşunu kapsayacağını belirtmiştir.
Savaş Kararı
ABAD'ın 11 Mayıs 2000 tarihli 'Savaş' kararı, topluluk ve Türkiye arasında yerleşim serbestisi ve hizmetlerin serbest dolaşımı alanındaki düzenlemelere ilişkindir. 22 Aralık 1984 tarihinde bir aylık vize ile Savaş çifti İngiltere'ye ziyaretçi olarak gitmiş ve daha sonra izinsiz bir şekilde değişik alanlarda ticaretle uğraşmışlardır. Yetkili makamlar 1994 yılında Savaş çiftinin sınır dışı edilmesini kararlaştırmıştır. Çünkü İngiliz kanunlarına göre bir yabancı, ancak kesintisiz ve yasal olarak 10 yıl ikamet ediyorsa veya yasal olmasa bile kesintisiz 14 yıl İngiltere'de yaşamışsa süresiz oturma izni alabilir.
İlk kez bu davayla Topluluk ve Türkiye arasında imzalanan ve 1 Ocak 1973 tarihinde yürürlüğe giren Katma Protokol m. 41'in doğrudan etkisi ABAD tarafından kabul edilmiştir. Bu maddeye göre, taraflar, aralarında, yerleşim serbestisi ve hizmetin serbest dolaşımına ilişkin yeni kısıtlamalar getirmeyeceklerdir. Bunun sonucu olarak üye devletler, Katma Protokol'ün yürürlük tarihinden önce geçerli olan ve yerleşim serbestisi ve hizmetlerin serbest dolaşıma ilişkin ulusal hukuklarındaki şartlardan daha ağır ve kısıtlayıcı yeni şartları, Türk vatandaşlarına karşı uygulanamayacak, yani Türkler açısından lehe olan hükümler dikkate alınacaktır (Stillhalteklausel).
'Tüm ve Darı' kararı
20 Eylül 2007 tarihli bu kararla ATAD, yukarıda anlatılan 'Savaş' kararındaki hususlar dışında Türk vatandaşlarının lehine hayatî öneme sahip bir görüş benimsemiştir. Zira davaya konu olayda iki Türk vatandaşından biri Veli Tüm 2001 yılında Almanya'dan İngiltere'ye, Mehmet Darı ise 1998 yılında Fransa'dan İngiltere'ye geçmiş ve sığınma başvurusunda bulunmuşlardır. Uzun bir süreçten sonra başvuruları mahkemelerce de reddedilen Türk vatandaşları, bunun üzerine Katma Protokol m. 41'in kendilerine uygulanmasını talep etmişlerdir. Bunun üzerine temyiz aşamasının en son merciî olan House of Lords bu konunun açıklığa kavuşturulması için ATAD'a başvurmuştur.
ABAD kararına göre, Katma Protokol m. 41/1 hükmü gereği kabul edilen lehe olan hükümlerin uygulanması (Stillhalteklausel) ilk girişte de dikkate alınmak zorundadır. Bir diğer ifade ile Katma Protokol'ün yürürlüğe girdiği tarihte AB üyesi olan bir ülke Türk vatandaşları için vize alma şartı aramıyor ama daha sonra vize şartı getirmiş olsa bile, artık bu ağır ve kısıtlacıyı kurallar Türk vatandaşlarının yerleşim yeri serbestisi ve hizmetin serbest dolaşımında dikkate alınmayacaktır.
*Yazının tamamı için bkz. http://hamdipinar.blogspot.com/2011/02/vizesiz-avrupa-radikal-13-ekim-2007.html
4 Nisan 2013 Perşembe
Şirketler Hukuku Ders Notları-Güncellenmiş-Nisan 2013
Sevgili Arkadaşlar,
"Şirketler Hukuku Ders Notları"mızın Başlangıç, Adi Şirket, Genel Hükümler, Birleşme, Bölünme ve Tür Değiştirme ile Anonim Şirketlerin Genel Kurulunun sonuna kadar olan kısımlar güncellenmiştir. Ders notlarına önceki link sorunlu olduğu için yeni link üzerinden ulaşabilirsiniz. Ayrıca güncelleme ve düzeltmelerde katkılarınızı bekler, tüm öğrenci arkadaşlarıma başarılar dilerim.
Hamdi PINAR
http://speedy.sh/TYfAR/Hamdi-PINAR-1-Sirketler-Hukuku-Baslang-c-Adi-Sirket-Genel-Hukumler-Birlesme-Bolunme-ve-Tur-Degistirme-2013.pdf
http://speedy.sh/RbkWU/Hamdi-PINAR-3-Sirketler-Hukuku-Kollektif-ve-Kommandit-Sirketler-2013.pdf
http://speedy.sh/7m8yt/Hamdi-PINAR-4-Anonim-Sirketler-Giris-Yap-ve-Genel-Kurul-2013.pdf
"Şirketler Hukuku Ders Notları"mızın Başlangıç, Adi Şirket, Genel Hükümler, Birleşme, Bölünme ve Tür Değiştirme ile Anonim Şirketlerin Genel Kurulunun sonuna kadar olan kısımlar güncellenmiştir. Ders notlarına önceki link sorunlu olduğu için yeni link üzerinden ulaşabilirsiniz. Ayrıca güncelleme ve düzeltmelerde katkılarınızı bekler, tüm öğrenci arkadaşlarıma başarılar dilerim.
Hamdi PINAR
http://speedy.sh/TYfAR/Hamdi-PINAR-1-Sirketler-Hukuku-Baslang-c-Adi-Sirket-Genel-Hukumler-Birlesme-Bolunme-ve-Tur-Degistirme-2013.pdf
http://speedy.sh/RbkWU/Hamdi-PINAR-3-Sirketler-Hukuku-Kollektif-ve-Kommandit-Sirketler-2013.pdf
http://speedy.sh/7m8yt/Hamdi-PINAR-4-Anonim-Sirketler-Giris-Yap-ve-Genel-Kurul-2013.pdf
İLAÇ SEKTÖRÜNDE HÂKİM DURUMUN KÖTÜYE KULLANILMASI
n
AstraZeneca/Komisyon kararı
n
AB Komisyonu (2005)
q
AZ, ülser için olan ilacın “Losec”
satıcısı.
q
2005’de AB Komisyonu, iki sefer
hakim durumun kötüye kullanılması sebebiyle para cezası vermişti:
n
İlkinde AZ, bazı üye ülkelerde söz
konusu ilaçtaki patent süresinin “tamamlayıcı sertifika” yolu ile uzatılmasına
ilişkin aldatıcı bilgi verildiğini ve böylece jenerik ilaç üreticilerinin
pazardan uzak tutulduğunu,
n
İkincide ise, bazı ülkelerde
kapsül şeklindeki Losec ilacının ruhsatından vazgeçerek bu ülkelerde hem
jenerik ilaçların üretimini engellemek veya geciktirmek, hem de bu ülkelere
yapılabilecek paralel ithalatın önüne geçmek amaçlanmıştır.
n
ABAD (6.12.2012):
q
AZ, ilaç pazarındaki tekelini
mümkün olan en uzun şekilde tutmak için patent memurlarını ve mahkemeleri
kasıtlı olarak aldatmak istediğinden hâkim durumunu kötüye kullanmıştır,
q
Objektif meşru bir sebep
olmaksızın ve paralel ithalatı engellemek için AB hukukunca tanınan münhasır
hakkın sona ermesinden sonra ruhsat hakkından vazgeçmenin hâkim durumu kötüye
kullanma olduğuna karar vermiştir.
Not: Yukarıdaki notlar Ankara Üni. Hukuk Fakültesinde yapılan toplantıda "Rekabet Uygulamasında Fikri Mülkiyet Hakları" konulu sunumumdan bir alt konu. ABAD'ın yeni kararı, uygulamada yol göstermesi açısından çok önemli bir karardır.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)