17 Ekim 2015 Cumartesi

Türkiye-AB İlişkisinde Yeni Dönüm Noktası: Demirkan Kararı ve Geri Kabul Anlaşması


Haklarımız: Avrupa Birliği Adalet Divanı (ABAD) 1987’den beri Türklerin haklarına ilişkin 60’a yakın karar verdi. ABAD’ın kararlarından ilgili olanların bazıları,
·         Ortaklık hukuku AB hukukunun ayrılmaz bir parçası olduğuna ilişkin (Demirel 1987);
·         Ortaklık Konseyi Kararlarının hükümleri –şartları varsa– doğrudan uygulanır, bir diğer ifade ile üye ülke hukukundan önce gelir (Sevince 1990);
·         Türklerin vizesiz girişlerine ilişkin olarak:
ü  Katma Protokol m. 41/1 hükmü doğrudan etkili, yani bu hüküm üye ülkeleri bağlar ve bunun sonucu olarak kural olarak hizmetin serbest dolaşımı için vize aranmaz (Savaş 2000),
ü  İlk vize verme yetkisi üye ülkelerin hükümranlık alanı değildir. Türkler vizesiz girebilir (Tüm ve Darı 2007),
ü  Aktif hizmetin serbest dolaşımı kapsamında Türklerin vizesiz giriş hakkı vardır (Soysal 2009).
Yeni Dönüm noktası: Almanya'ya yaptığı vize başvuru reddedilen Türk vatandaşı Leyla Demirkan'ın, Almanya aleyhine açtığı ve Avrupa Birliği ile Türkiye arasındaki Ortaklık ilişkisinin 50 yıllık tarihi seyrini değiştirecek nitelikte olan davaya ilişkin karar 24 Eylül 2013 tarihinde açıklandı. ABAD, Demirkan kararı ile Ortaklık hukukuna ilişkin yukarıda bazıları zikredilen Türklerin lehine olan tüm kararları yok sayarak siyasi baskılara boyun eğmiştir. Kararın metninden bile anlaşılmaktadır. Üstelik bu baskı davanın duruşmasında AB Komisyonu temsilcisi tarafından “bu karar Türkler lehine çıkarsa Geri Kabul Anlaşması konusunda Türkiye ile pazarlık edebilecek güçlerinin kalmayacağı” açıkça ifade edilmiştir.
Almanya örneği: 2009 yılında Soysal kararı doğrudan Almanya ile ilgilidir. ABAD’ın kararları içtihadi niteliktedir ve üye ülkelerin hepsini bağlar. Bunun için yasal düzenleme yapılması beklenilmez. Bu içtihat hemen uygulamada dikkate alınr. Soysal kararına göre, aktif hizmetin serbest dolaşım kapsamında şu üç şartı gerçekleştiren Türk vatandaşları (örn. sanatçılar, profesyonel sporcular, reklam, tıbbî tedavi hizmeti ve hukuki danışmanlık gibi hizmetleri verenler) Almanya’ya vizesiz giriş hakları yanında 2 aya kadar da orada kalma ve çalışma haklarına sahiptirler. Bu şartlar:
(1) Hizmet sınır aşan bir nitelik taşıyacak,
(2) Bu hizmet bir ücret karşılığı olacak ve
(3) Bu hizmet geçicilik arz edecek.
2009’dan 2015’e kadar Almanya, Türkiye’nin de ilgisizliğini kullanarak ve hukuk devleti ilkesini ilhal ederek bu hakkımızı fiilen engellemektedir. 
Geri Kabul Anlaşması: Türkiye ile AB arasında 16 Aralık 2013 tarihinde Geri Kabul Anlaşması ve Vize Serbestisi Diyaloğu Mutabakat Metni imzalanmıştır. Türkiye’deki haberlerde vize serbestisi ön plana çıkarılırken, Avrupa basınında vize serbestisi neredeyse hiç zikredilmeyerek Türkiye’nin AB açısından büyük bir maliyeti ve sorunu üzerine almasının AB açısından önemi ve sevinci dile getirilmiştir. Bu Anlaşmanın yürürlüğe girmesi ile Türkiye, AB’nin mülteci deposu ülke olacaktır. AB, sığınmacıları çok kolay iade edecek prosüdüre kavuşacak ve üstelik Türkiye üzerinde bu sorunu baskı aracı olarak da kullanabilecektir. Bunun karşılığı, eğer tüm AB üyesi ülkelerin tamamı tatmin edilirse 3 aya kadar turist olarak vizesiz giriş hakkı tanınacaktır. Bir soru: Kıbrıs (Rum kesimi) tanınma dışında acaba nasıl tatmin edilecek?

GKA ile Türkiye, kendisine iade edilecek göçmenler için yaşam alanları oluşturması, iade ve konaklama giderleri, mümkünse ülkelerine geri dönüş masraflarının karşılanması da dâhil, farklı külfetleri üstlenecektir. Bazı tahminlere göre Türkiye, yasadışı göç sebebiyle yıllık 3-5 milyar ABD Dolar civarında bir maliyetle karşı karşıya kalacaktır [Suriye sığınmacıları bu hesaba dahil değil; Güncel bir araştırma (Die Welt, 16.10.2015): Avrupa Ekonomi Araştırma Merkezinin (Almanya) araştırmasına göre yılda 800bin Sığınmacının gelmesi halinde bunların yıllık maliyetleri 20-30milyar Euro tahmin edilmektedir.]. Bu maliyetin tamamına yakını da Türkiye tarafından karşılanmak zorunda kalacaktır. Buna ilaveten Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin bu alandaki kararları Türkiye açısından ciddi sıkıntılar da doğuracak niteliktedir. Dolayısıyla Geri Kabul Anlaşması ancak her türlü maliyetin hesaplandığı, külfet paylaşımının sağlandığı, sadece turistler için değil kişilerin serbest dolaşımı için vizelerin kalktığı ve Türkiye’nin AB’ye tam üyeliğinin gerçekleştiği takdirde yürürlüğe girmesi gereken bir anlaşma olarak kabul edilmesi daha doğru olacaktır. 

3 Haziran 2015 Çarşamba

Paris Sözleşemesine Göre Tanınmış Markalar Artık Mutlak Red Nedeni Değil- Anayasa Mahkemesinin İptal Kararının Pratik Sonuçları:

Anayasa Mahkemesi, 27.5.2015 tarihli kararı ile Marka Kanun Hükmünde Kararnamenin 7. maddesinin (i) bendini iptal etti... Bunun sonucu olarak artık Paris Sözleşmesine göre tanınmış marka olarak kabul edilen markalar, yeni marka başvurularında TPE tarafından re'sen dikkate alınan mutlak red nedeni olma özelliğini kaybetti.

Bu durumda Paris Sözleşmesine göre tanınmış markalar, tescilli olmak şartıyla MarkaKHK m. 7/1/b veya m. 8/1/b hükümleri kapsamında alınarak korunabilecektir. Bir diğer ifade ile yeni marka başvuruları, Paris Sözleşmesine göre tanınmış marka ile aynı ise MarkaKHK m. 7/1/b hükmü dikkate alınacaktır. Böyle bir durum mutlak red sebebi olduğu için TPE tarafından yeni başvurularda re'sen dikkate alınacaktır. Ancak Paris Sözleşmesine göre tanınmış marka, ile yeni marka başvuruları arasında karışıklığa yol açacak şekilde benzerlik varsa MarkaKHK m. 8/1/b hükmü dikkate alınacaktır. Bu hüküm nisbi red sebebi olduğu için TPE tarafından re'sen dikkate alınamayacak ancak taraflar bunu ileri sürebilecektir.

Paris Sözleşmesine göre tanınmış markalar ile MarkaKHK m. 8/4 hükmünce korunan tanınmış markalar aynı değildir. Bu hükme göre tanınmış markaların itibarı korunur ve başka sınıfta bile tescili nisbi red sebebi iken Paris Sözleşmesine göre tanınmış markalar MarkaKHK m. 8/4 hükmünün korunma kapsamı dışındadır.

http://www.resmigazete.gov.tr/main.aspx?home=http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2015/06/20150602.htm&main=http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2015/06/20150602.htm


23 Ocak 2015 Cuma

REKABET HUKUKU İLE HAKSIZ REKABET HUKUKU İLİŞKİSİ (THE RELATIONSHIP BETWEEN COMPETITION LAW AND UNFAIR COMPETITION LAW)

Rekabet Dergisi 2014, Cilt 15, sayfa 59-87 (www.rekabet.gov.tr)

ÖZ
Türkiye, piyasa ekonomisi prensibine dayalı ekonomik bir sisteme sahiptir. Türkiye’de hukuki reformların en önemli sebebi 1995’te Avrupa Birliği ile Türkiye arasında gerçekleşen Gümrük Birliğidir. Günümüzde Türkiye, serbest ve dürüst rekabetin düzenlenmesi için gerekli hukuki alt yapısını esas itibarıyla tamamlamıştır. Türk hukukunda rekabete ilişkin hükümlerin mehazı AB hukukudur. Ayrıca bu hükümlerin uygulamasında AB hukukunun ölçütleri de dikkate alınmaktadır. Rekabet hukuku ve haksız rekabet hukukunun, piyasada serbest ve dürüst, bir diğer ifade ile bozulmamış bir rekabetin sağlanması amacına hizmet ettiği kabul edilmektedir. Türk hukukunda özellikle de piyasa aktörleri tarafından rekabet hukuku ile haksız rekabet hukuku sık sık birbirine karıştırılmaktadır. Piyasa düzeninde serbestlik ve iktisadi faaliyetlerde dürüstlüğün korunması ve sağlanması amacıyla piyasada gerçekleşen ihlâllere karşı kamu ve tüm katılımcıların yararına rekabetin korunmasını temin için, rekabet hukuku ile haksız rekabet hukukunun birbirini tamamladığının kabulü doğru bir yaklaşım olacaktır. Zira sadece meşru sınırlar içinde gerçekleştiği takdirde bir rekabet
serbestîsinden bahsetmek mümkün olabilecektir.
Anahtar Kelimeler: Türkiye, Piyasa Ekonomisi, Rekabet Hukuku, Haksız Rekabet Hukuku, Bozulmamış Rekabet

Abstract
Turkey’s economic system has been built upon market economy. The most important reason for legal reforms in Turkey is the Customs Union that has been realized with the European Union in 1995. Turkey has, by now, in principle, completed the legal infrastructure to attain free and fair competition. The competition rules in Turkish Law is based on the EU Law. Consequently, EU Law criteria are taken
into consideration in the application of the rules. It has been acknowledged that competition law and unfair competition law serve the purpose of attainment of free and fair, in other words, undistorted competition in the market. In Turkish law, competition law and unfair competition law are often confused with each other,
especially by market actors. It would be accurate to deduce that competition law and unfair competition law are complementary to each other in realizing and ensuring the protection of freedom in the market and fairness in economic activities, in order to protect competition against infringements, to the benefit of State and all participants. It would only be possible to speak of freedom of competition as long as it is realized within legal borders.
Keywords: Turkey, Market Economy, Competition Law, Unfair Competition Law, Undistorted Competition

http://www.rekabet.gov.tr/File/?path=ROOT%2f1%2fDocuments%2fHaber%2fhaberyeni%2fdergi%2fRekabet+Dergisi+2014+Nisan_No15(2).pdf