3 Haziran 2020 Çarşamba

COVID-19 DÖNEMİNDE ORTAYA ÇIKAN YENİ BİR KURUL: HAKSIZ FİYAT DEĞERLENDİRME KURULU



Dr. Hamdi PINAR, LL.M.*
Av. Özlem TÜRKOĞLU, LL. M.**

Covid-19 salgını sonucunda sosyal hayat neredeyse durmuş ve ülke ekonomileri de doğrudan etkilenmiştir. Her ülke, bu etkilerin zararlarını en aza indirmek amacıyla pek çok yeni ve hızlı kararlar alarak piyasalara doğrudan veya dolaylı müdahale etmiş ve hukuki düzenlemeler yapmıştır. Ülkemizde de salgın nedeniyle herkes tarafından kullanılması öngörülen maske, dezenfektan gibi birtakım ürünlerdeki ani fiyat artışları bu süreçte tartışılan konulardan biri olmuştur. Okuyacağınız blog yazısında salgın hastalık gibi istisnai dönemlerde mal ve hizmetlere ilişkin ani fiyat artışları ve stokçuluk yapılmasına ilişkin getirilen yeni düzenlemeler açıklanacaktır.

I. Fahiş Fiyat Artışı ve Stokçuluk Uygulamasına İlişkin Alınan Önlemler
7244 sayılı Yeni Koronavirüs (Covid-19) Salgınının Ekonomik ve Sosyal Hayata Etkilerinin Azaltılması Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun[1] (7244 sayılı Kanun) ile Covid-19 salgının etkilerini en aza indirmek amacıyla çeşitli tedbirler alınmıştır. Bahse konu Kanun’un 14. maddesi ile 6585 sayılı Perakende Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında Kanun’a (6585 sayılı Kanun) eklenen ek madde 1 hükmü ile fahiş fiyat artışı ve stokçuluğa ilişkin yasal düzenleme yapılmıştır. Söz konusu madde ile: 
  1.  Üretici, tedarikçi ve perakende işletmeler tarafından bir mal veya hizmetin satış fiyatında fahiş artış yapılamayacağı, 
  2.   Üretici, tedarikçi ve perakende işletmeler tarafından piyasada darlık yaratıcı, piyasa dengesini ve serbest rekabeti bozucu faaliyetler ile tüketicinin mallara ulaşmasını engelleyici faaliyetlerde bulunulamayacağı, 
  3.   Fahiş fiyat artışı ve stokçuluk uygulamalarına yönelik düzenlemeler yapmak, gerektiğinde idari para cezası uygulamak ve her türlü tedbiri almak amacıyla Haksız Fiyat Değerlendirme Kurulunun oluşturulacağı
hüküm altına alınmıştır.
6585 sayılı Kanun’un 18/1-ı. maddesine eklenen düzenlemelerle bahse konu ek madde 1 hükmüne aykırı davranışlara uygulanacak idari yaptırımlar belirtilmiştir. Buna göre ek madde 1 hükmünün birinci fıkrasıyla yasaklanan fahiş fiyat artışına aykırı hareket edilmesi halinde on bin Türk lirasından yüz bin Türk lirasına kadar idari para cezası uygulanacaktır. Ek madde 1 hükmünün ikinci fıkrasıyla düzenlenen stokçuluk yasağına aykırı hareket edilmesi halinde ise elli bin Türk lirasından beş yüz bin Türk lirasına kadar idari para cezası verilecektir. Söz konusu idari para cezalarını uygulama yetkisi ise oluşturulacak Haksız Fiyat Değerlendirme Kuruluna (Kurul) verilmiştir.

II.           Haksız Fiyat ve Stokçuluk
Ticaret Bakanlığı tarafından kabul edilen ve 28.05.2020 tarihi itibariyle yürürlüğe giren Haksız Fiyat Değerlendirme Kurulu Yönetmeliği[2] (Yönetmelik) ile Kurulun oluşumu ve karar alma sürecine ilişkin ayrıntılı düzenlemelere yer verilmiştir.
Yönetmelik m. 1 ile Kurulun devamlı olarak değil, olağanüstü hâl, afet ve ekonomik dalgalanma dönemleri ile diğer acil durumlarda faaliyet göstereceği düzenlenmiştir. Kurulun esas olarak inceleme görevini üstlendiği fahiş fiyat artışı kavramı,
olağanüstü hâl, afet ve ekonomik dalgalanma dönemleri ile diğer acil durumlarda üretici, tedarikçi ve perakende işletmeler tarafından satışa sunulan ve kamunun beslenme, sağlıklı yaşama ve korunma gibi temel ihtiyaçlarını karşılamak için zorunlu olan mal ve hizmetlerin fiyatında girdi ve diğer üretim maliyetlerindeki artış gibi haklı bir sebebe dayanmaksızın yapılan aşırı ve adil olmayan artışı
olarak tanımlanmıştır. Hükme göre fahiş fiyat artışından söz edebilmek için satışa sunulan ilgili mal ve hizmetle ilgili aşağıdaki şartların bulunması gerekir:
  1)     Bunların, kamunun temel ihtiyaçlarını karşılamak için zorunlu olan mal ve hizmetlerden olması,
  2)     Fiyat artışını gerektirir haklı bir sebep olmaması,
  3)     Artışın aşırı olması ve adil olmaması
gerekmektedir. Tanımda yer alan bu unsurlardan kamunun temel ihtiyaçlarının ne olduğu belirtilirken sadece örnekler (beslenme, sağlıklı yaşama, korunma) sınırlayıcı (tahdidi) bir şekilde sayılmamıştır. Dolayısıyla ileride gerçekleşecek her olayın özelliği gereğince kamunun bunlardan farklı bir ihtiyacın çıkması da ihtimal dahilindedir. Bunun yanında fiyat artışında haklı bir sebebin olmaması gerekir. Yönetmelikle haklı sebebe örnek olarak “girdi ve diğer üretim maliyetlerindeki artış” verilmiştir. Dolayısıyla bu tür sebepler de sınırlayıcı değildir. Serbest piyasa ekonomisine fiyat kontrolü sebebiyle doğrudan bir müdahale olduğundan hem iktisadî hem de hukukî açıdan oldukça tartışmalı bir düzenleme olduğunu belirtmek gerekir. Aynı şekilde fiyatların aşırı olmaması ve adil olmasının ölçüsü nasıl belirlenecektir. Özellikle pandemi sebebiyle dünya çapında bir talep patlaması olan ürünlerin yeterince olmaması sebebiyle fiyatının yükselmesi aşırı fiyat ve adil olmama olarak nitelendirmek çok zordur. Gerçi rekabet hukukunda aşırı fiyat ve yıkıcı fiyat gibi kavramlar kullanılmakta ve uygulanmaktadır. Ancak rekabet hukukundaki uygulamanın bir hâkim durum sebebiyle veya piyasada rekabeti bozan bir amaç için kullanılması ve Rekabet Kurulunun da bunu ayrıntılı bir gerekçe ile ortaya koyması gereklidir. Oysa yeni oluşturulan Kurulun nasıl bir yön çizeceğini kestirebilmek oldukça zordur. Rekabet mevzuatındaki şartların dışında normal şartlarda piyasada arz-talep dengesine göre fiyatların belirlendiği, fiyat yüksekliğinde görünmez bir elin devreye girdiği yöndeki temel öğretinin aksine bir müdahale olmasını durumunda Anayasa’da düzenlenmiş teşebbüs özgürlüğü, çalışma özgürlüğü ve mülkiyet hakkına bir müdahalenin ölçülülük ilkesini ihlâl edecek nitelikte sınırlarının aşılması durumu da ortaya çıkabilir.
“Stokçuluk” kavramı ise
“olağanüstü hâl, afet ve ekonomik dalgalanma dönemleri ile diğer acil durumlarda üretici, tedarikçi ve perakende işletmelerin piyasada darlık yaratan, piyasa dengesini ve serbest rekabeti bozan faaliyetleri ile tüketicinin mallara ulaşmasını engelleyen faaliyetler
olarak tanımlanmıştır.

 III.           Haksız Fiyat Değerlendirme Kurulu ve İnceleme Esasları
Kurulun görev ve yetkileri Yönetmelik m. 7 hükmünde:
 1. Fahiş fiyat artışı ve stokçuluk uygulamalarına karşı piyasa dengesini ve tüketicileri korumaya yönelik gerekli tedbirleri almak ve bunların uygulanmasını sağlamak,
 2. Fahiş fiyat artışı ve stokçuluk uygulamaları ile ilgili denetim ve incelemeler yapmak veya yaptırmak ve denetlenen kişinin savunmasını almak,
  3.  Fahiş fiyat ve stokçuluğa ilişkin getirilen kurallara aykırı hareket edildiğinin tespiti halinde 6585 sayılı Kanun’da belirtilen idari para cezalarına karar vermek,  
  4.  Fahiş fiyat artışı ve stokçuluk uygulamaları ile ilgili ilke ve kuralları belirlemek.
 5. Ticaret Bakanı tarafından fahiş fiyat artışı ve stokçuluk uygulamaları ile ilgili verilen diğer görevleri yerine getirmek
olarak sayılmıştır.

Kurul, re’sen veya şikâyet üzerinde yapacağı incelemelerde ilgili üretici, tedarikçi ve perakende işletmenin Ticaret Bakanlığı, ticaret il müdürlüğü veya işyeri açma ve çalışma ruhsatını vermeye yetkili yetkili idare tarafından savunması alınarak ve kendisine sunulan her türlü bilgi belge incelenerek karar verecektir. Kurula yapılan şikâyet başvurusundan önce ve Kurul tarafından karar açıklanmadan önce yargı yoluna gidildiğinin tespiti halinde başvuru işlemden kaldırılacaktır.
Kurul tarafından idari para cezasının belirlenmesinde; işlenen fiilin ağırlığı ve haksızlık içeriği, işletmenin türü, büyüklüğü ve bulunduğu sektör, fahiş fiyat artışı ve stokçuluk faaliyetinden sağlanan menfaat ile daha önce aynı konuda idari para cezası uygulanıp uygulanmadığı gibi hususlar dikkate alınacaktır. Kurul tarafından verilecek olan idari para cezalarına karşı itiraz ve yargı yoluna ilişkin 6585 sayılı Kanun ve Yönetmelikte özel bir düzenleme yer almamaktadır. Bu nedenle söz konusu idari para cezalarına karşı idari yaptırımlara ilişkin genel kanun niteliği olan 5326 sayılı Kabahatler Kanunu hükümlerinin uygulanması gerekir.

 IV. Haksız Fiyat Değerlendirme Kurulunun Yürürlüğe Girmesinden Önceki Şikâyet Başvurularının Durumu
Yönetmeliğe eklenen geçici m. 1 hükmü ile 7244 sayılı Kanunun 14. maddesinin yürürlüğe girdiği 17.04.2020 tarihinden önce fahiş fiyat artışı uygulamaları hakkında Ticaret Bakanlığına yapılan başvuruların 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun (6502 sayılı Kanun) ve ikincil mevzuatı kapsamında Reklam Kurulu tarafından sonuçlandırılacağı düzenlenmiştir.
Tüketici hukukuna ilişkin ikincil mevzuat olan Ticari Reklam ve Haksız Ticari Uygulamalar Yönetmeliğinin[3] Ek/A-19. maddesi ile “girdi maliyeti ve döviz kuru artışı gibi fiyat değişimlerinden etkilenmemesine rağmen bu durumlardan etkileniyormuş gibi hareket ederek tüketiciye sunulan mal veya hizmetin satış fiyatında haklı bir gerekçe olmaksızın artış yapmak” haksız ticari uygulama olarak sayılmıştır. Ancak söz konusu düzenleme yalnızca tüketicilere yönelik uygulamaları kapsamakta ve gerçeğe aykırı şekilde fiyat değişimlerinden etkileniyormuş gibi göstererek aldatma kastıyla hareket edilmesini aramaktadır.
Haksız Fiyat Değerlendirme Kurulu ise perakende işletmelerle birlikte üretici ve tedarikçi eylemlerini de kapsadığı için inceleme alanı tüketiciye yönelik uygulamalarla sınırlı değildir. Kurulun görevleri arasında haksız fiyat artışıyla birlikte stokçuluk da yer almaktadır. Öte yandan Kurul tarafından yapılacak incelemelerde aldatma kastı aranmamaktadır. Bu nedenlerle Kurulun görev ve yetkilerinin tüketici mevzuatı ile Reklam Kuruluna tanınan görev ve yetkilerden daha geniş olduğunu söylemek mümkündür.

V.   Kurullar Arası Yetki Çatışması İhtimali
Haksız fiyat (aşırı ve yıkıcı fiyat) uygulaması söz konusu olduğundan üç Kurulun da yetkili olma ihtimali ortaya çıkacaktır. Bunların başında 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun (4054 sayılı Kanun) kapsamında Rekabet Kurulu, 6502 sayılı Kanun kapsamında Reklam Kurulu ve yeni düzenleme ile kurulmuş olan Haksız Fiyat Değerlendirme Kuruludur. Covid-19 sürecinde Reklam Kurulu, aşırı fiyat sebebiyle haksız ticari uygulaması olan çok sayıda tüzel ve gerçek kişilere idari para cezası vermiştir. Rekabet Kurulunun da bu süreçte soruşturma açtığı kamuoyuna yansımıştır. Kurulların yetki sınırlarının belirlenmesi daha ayrıntılı bir çalışmayı gerektirdiğinden burada özellikle rekabet hukuku açısından ortaya çıkacak bazı hususlara kısaca değinmek zarureti vardır.
Olağanüstü hâl, afet ve ekonomik dalgalanma dönemleri ile diğer acil durumların söz konusu olduğu dönemlerde faaliyete geçecek olan Kurul, üretici, tedarikçi ve perakende işletmeler tarafından bir mal veya hizmetin satış fiyatında fahiş artış yapılması durumunda gerekli incelemeleri yaparak idari para cezası tesis etmeye yetkilidir. Kurulun yalnızca anılan acil durumlarda görev yapacak olmasıyla bu dönemlerde ekonomik anlamda bir mağduriyet yaşanmaması için hızlı müdahale edilmesinin amaçlandığı görülmektedir.
Bu noktada Haksız Fiyat Değerlendirme Kurulunun da görevde olduğu bir dönemde fahiş fiyat artışı yapan ilgili işletmelerin bu hususta aralarında anlaşma sağlaması halinin incelenmesi gerekir. Zira bu durumun 4054 sayılı Kanun kapsamında bir ihlâl ortaya çıkarması mümkündür. 4054 sayılı Kanun’un 4. maddesi gereğince gerçek ve/veya tüzel kişi teşebbüslerin anlaşarak ya da uyum eylem yoluyla ilgili ürün piyasasında söz konusu malların fiyatlarını yükselterek serbest rekabeti kısıtlamaları yasaklanmıştır.
Bir diğer hâl olarak, ilgili ürün pazarında bir teşebbüs pazarda tek başına hâkim konumda olabileceği gibi birden fazla teşebbüs bir araya gelerek birlikte hâkim durum yaratabilecektir. Bu durumda ise hâkim durumun kötüye kullanılıp kullanılmadığı tartışması gündeme gelecek ve 4054 sayılı Kanun’un 6. maddesi ve ilgili mevzuat uygulama alanı bulacaktır. 4054 sayılı Kanun kapsamında gerçek ve/veya tüzel kişiler arasında yasak olan bir rekabet kısıtlamasının ortaya çıkıp çıkmadığı hususunda inceleme, soruşturma ve idari para cezası vermede ise yetkili mercii Rekabet Kuruludur. Böyle bir durumda da Rekabet Kurulu kararı ile re’sen veya şikâyet yolu ile soruşturma açması gerekir.
Sayılan bu iki hale ilişkin örneklerin hem Rekabet Kurulunun hem de Haksız Fiyat Değerlendirme Kurulunun inceleme alanına gireceği değerlendirilmektedir. Bu durumda Haksız Fiyat Değerlendirme Kurulunun idari para cezası yetkisini düzenleyen 6585 sayılı Kanun’un 18. maddesinin incelenmesi gerekir. Anılan maddede “diğer kanunlara göre daha ağır bir cezayı gerektirmediği takdirde” bu Kanun ile düzenlenen idari para cezalarının uygulanacağı hüküm altına alınmıştır. Öyleyse Rekabet Kurulunun da inceleme alanına giren bir eyleme ilişkin 4054 sayılı Kanun ile daha ağır bir idari yaptırım öngörülmüşse artık Haksız Fiyat Değerlendirme Kurulunun idari yaptırım uygulama yetkisi kalmayacak gibi görünmektedir. Bu noktada Haksız Fiyat Değerlendirme Kurulunun olağanüstü hâl, ekonomik dalgalanma dönemleri gibi acil durumlarda fahiş fiyat artışı uygulamalarına hızlı müdahale edilmesi amacıyla kurulduğu gözetildiğinde diğer kanunlarda daha ağır ceza gerektiren hallerde inceleme yapmayacak olmasının Kurulun getiriliş amacına uygun düşmeyeceği de ifade edilmelidir.
Öte yandan 6585 sayılı Kanun ile düzenlenen olan Haksız Fiyat Değerlendirme Kuruluna ilişkin hükümlerin 4054 sayılı Kanun’a göre özel nitelikli ve sonraki tarihli olduğu, yalnızca birtakım acil durumlarda yürürlük kazanacak istisnai düzenlemeler olduğu da göz önüne alınmalıdır. Bu halde kurullar arası yetki çatışmasına yol açan bir olayda Haksız Fiyat Değerlendirme Kuruluna ilişkin düzenlemelerin öncelikli uygulanması gerektiğinin düşünülmesi de mümkündür.
Bu kapsamda yukarıda kısaca açıklanan Haksız Fiyat Değerlendirme Kuruluna ilişkin muğlaklığa yol açan düzenlemeler, kurullar arası yetki çatışması hali, doğması muhtemel sonuçlar ve çözüm önerilerimiz konuya ilişkin yayımlanacak makalemizde tartışılacaktır.




* Bilkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ticaret Hukuku ABD Öğretim Üyesi.
** Ankara Barosu.
[1] 17.04.2020 tarihli ve 31102 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanmıştır.
[2] 28.05.2020 tarihli ve 31138 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanmıştır.
[3] 10.01.2015 tarihli ve 29232 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanmıştır.

SERMAYE ŞİRKETLERİNİN ÖZ KAYNAKLARINI KORUMASINA İLİŞKİN COVID-19 ÖNLEMLERİ


Dr. Hamdi PINAR, LL.M.*
Av. Özlem TÜRKOĞLU, LL. M.**

Covid-19 salgını, tüm dünyada ve ülkemizde yayılarak sosyal hayatı durma noktasına getirmekle birlikte ticari ve ekonomik alanda da pek çok olumsuzluklara neden olmuştur. Salgının yayılmasını önlemek için sosyal alandaki düzenlemelerin yanında salgının ekonomik etkilerini de en aza indirmeye yönelik pek çok tedbir alınmaktadır. Bu kapsamda önce Ticaret Bakanlığı (Bakanlık) tarafından Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğine (TOBB) 31.03.2020 tarihinde iletilen yazı ile sermaye şirketlerinin öz kaynaklarını korumasına yönelik birtakım taleplerin şirketlere duyurulması istenmiştir. Daha sonra 7244 sayılı Yeni Koronavirüs (Covıd-19) Salgınının Ekonomik ve Sosyal Hayata Etkilerinin Azaltılması Hakkında Kanun[1] ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun (7244 sayılı Kanun) ile konuya ilişkin yasal düzenleme getirilmiştir. İlerleyen süreçte Ticaret Bakanlığı tarafından “6102 Sayılı Türk Ticaret Kanununun Geçici 13 üncü Maddesinin Uygulanmasına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Tebliğ” (Tebliğ) yayımlanarak kanuni düzenlemeye ilişkin detaylar ortaya konmuştur[2]. Okuyacağınız blog yazısında söz konusu düzenlemeler ve düzenlemelere aykırı genel kurul kararlarının durumu değerlendirilecektir.

1. Bakanlık Duyurusuna İlişkin Değerlendirmeler
Bakanlık tarafından TOBB’a iletilen 31.03.2020 tarihli yazıda Covid-19 salgını nedeniyle şirketlerin öz kaynaklarının korunmasının önemine işaret edilmiş ve “Kamunun iştiraki olan şirketler hariç olmak üzere, sermaye şirketlerinin 2019 yılı hesap dönemine ilişkin olarak bu yıl gerçekleştirilecek genel kurul toplantılarında gündeme alınacak nakit kâr payı dağıtımı kararlarında, geçmiş yıl karlarının dağıtıma konu edilmemesi ve dağıtım tutarının 2019 yılı net dönem karının %25’ini aşmaması ile yönetim kuruluna kâr payı avansı dağıtımı yetkisi verilmemesi...” ifadelerine yer verilmiştir.
İlgili duyuru metni TOBB tarafından üyelerine bildirilmek üzere 01.04.2020 tarihinde tüm oda ve borsalara iletilmiştir[3].
Gerek duyurunun dayanağı olan Anonim Şirketlerin Genel Kurul Toplantılarının Usul ve Esasları ile Bu Toplantılarda Bulunacak Ticaret Bakanlığı Temsilcileri Hakkında Yönetmelik m. 13/5 hükmü gerek şirketlerde kâr payı dağıtımının genel kurulun devredilemez yetkisi olması göz önüne alındığında, Bakanlık duyurusu ile genel kurulun iradesini bağlayarak kâr payı dağıtımına ilişkin zorunlu kararlar belirlenmesinin hukuken mümkün olmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Söz konusu duyuruda yer alan taleplerin gündeme eklenmesi gerektiği ancak aksine karar alınması halinde duyurunun bir genel kurul kararı iptali sebebi olamayacağı değerlendirilmiştir.

2. Şirketlerde Kâr Payı Dağıtım Kısıtlamasına İlişkin Düzenleme
7244 sayılı Kanun ile Covid-19 salgınının ekonomik alandaki etkilerinin azaltılması amacıyla birtakım düzenlemeler getirilmiş, üst başlıkla açıklamış olduğumuz Bakanlık duyurusunu bağlayıcı hale getiren bir kanuni düzenleme yapılmıştır. Bu kapsamda 7244 sayılı Kanun’un 12. maddesiyle 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’na (TTK) aşağıdaki geçici 13. madde eklenmiştir:
“Sermaye şirketlerinde, 30/9/2020 tarihine kadar 2019 yılı net dönem kârının yalnızca yüzde yirmi beşine kadarının dağıtımına karar verilebilir, geçmiş yıl kârları ve serbest yedek akçeler dağıtıma konu edilemez, genel kurulca yönetim kuruluna kâr payı avansı dağıtımı yetkisi verilemez. Devlet, il özel idaresi, belediye, köy ile diğer kamu tüzel kişilerinin ve sermayesinin yüzde ellisinden fazlası kamuya ait fonların, doğrudan veya dolaylı olarak sermayesinin yüzde ellisinden fazlasına sahip olduğu şirketler hakkında bu fıkra hükmü uygulanmaz. Bu fıkrada belirtilen süreyi üç ay uzatmaya ve kısaltmaya Cumhurbaşkanı yetkilidir.
Genel kurulca 2019 yılı hesap dönemine ilişkin kâr payı dağıtımı kararı alınmış ancak henüz pay sahiplerine ödeme yapılmamışsa veya kısmi ödeme yapılmışsa, 2019 yılı net dönem kârının yüzde yirmi beşini aşan kısma ilişkin ödemeler birinci fıkrada belirtilen sürenin sonuna kadar ertelenir.
Bu maddenin kapsamına giren sermaye şirketlerine ilişkin istisnalar ile uygulamaya dair usul ve esasları belirlemeye, Hazine ve Maliye Bakanlığının görüşünü almak suretiyle Ticaret Bakanlığı yetkilidir.”
Söz konusu hükmün gerekçesi ise “Salgının ekonomik faaliyetler üzerindeki olumsuz etkilerinin bertaraf edilebilmesi amacıyla çeşitli tedbir programları ortaya konulmuştur. Ekonomik faaliyetlerin azalması, sınırların kapatılması hem arz hem de talep tarafında ortaya çıkan belirsizlikler sebebiyle salgının toplum sağlığı ve ekonomi üzerindeki etkileri henüz net olarak ortaya konulamamaktadır. Bu çerçevede, ihtiyatlılık politikası gereği olarak, şirket nakit kâr dağıtımı yapılmak suretiyle azaltılmaması, şirketlerimizin mevcut özkaynak yapılarının korunması ve ilave finansman ihtiyacının doğmaması amacıyla madde ile; 30.09.2020 tarihine kadar yapılacak kâr dağıtımına ilişkin düzenleme getirmektedir.” şeklinde açıklanmıştır[4].
Getirilen bu düzenleme ile sermaye şirketlerinin 2019 yılı hesap dönemine ilişkin 2020 yılında yapılacak genel kurul toplantılarında:
   a) 2019 net dönem kârının en fazla %25’inin dağıtılabileceği,
   b) Geçmiş yıl kârlarının (2018 ve öncesi) ve serbest yedek akçelerin dağıtılamayacağı,
   c) Yönetim kuruluna kâr payı avansı dağıtma yetkisi verilemeyeceği
hüküm altına alınmıştır.

2.1.  TTK Geçici 13. Maddenin Kapsamı
Getirilen kanuni düzenleme ile sermaye şirketlerinin 2019 yılına ilişkin kâr payı dağıtımı hakkındaki genel kurul kararlarına ilişkin düzenleme yapılmıştır. Hükmün istisnaları ise devlet, il özel idaresi, belediye, köy ile diğer kamu tüzel kişilerinin ve sermayesinin yüzde ellisinden fazlası kamuya ait fonların doğrudan veya dolaylı olarak sermayesinin yüzde ellisinden fazlasına sahip olduğu şirketler olarak sayılmıştır. Dolayısıyla sayılan kamu iştiraki olan şirketler kâr payı dağıtımına ilişkin getirilen sınırlamaya tabi değildir.
Düzenlemenin devamında “genel kurulca yönetim kuruluna kâr payı avansı dağıtımı yetkisi verilemez” ifadesi yer alsa da kanun metni ve amacı bir bütün olarak incelendiğinde tüm sermaye şirketlerinin dolayısıyla anonim, limited ve sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketlerin bu düzenlemeye tabi olduğu sonucuna ulaşılmaktadır. Bu nedenle kâr payı avansı dağıtımına ilişkin anonim şirketlerin yönetim organı olan yönetim kurulundan söz edilerek limited şirketlerde müdürlere ve sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketlerde yönetici ortaklara yetki verilmesinden söz edilmemesi eksiklik olarak değerlendirilmiştir. Sonuç olarak söz konusu düzenlemenin genel kurulca şirketin yönetim organına kâr payı avansı dağıtma yetkisi verilmemesi olarak anlaşılması isabetli olacaktır.
Nitekim daha sonra yayımlanan Tebliğ’in 4/2. maddesi ile ilgili sürenin sonuna kadar yönetim organına kâr payı avansı dağıtımı yetkisi verilemeyeceği düzenlemiş, Tebliğ’in 3/1-ğ maddesi ile yönetim organı anonim şirketlerde yönetim kurulu, limited şirketlerde müdürler ve sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketlerde yöneticiler olarak tanımlanarak söz konusu eksiklik giderilmiştir.
Öte yandan söz konusu düzenleme henüz genel kurul kararı almayan şirketlerle birlikte 2019 yılı dönemine ilişkin kâr payı dağıtımı kararı almış ancak henüz tamamen dağıtım yapmamış şirketleri de kapsamaktadır. Buna göre Kanun’un yürürlüğe girdiği 17.04.2020 tarihinden önce kâr payı dağıtımı kararı almış ancak henüz tamamını ödememiş olan şirketler 2019 yılı net dönem kârının %25’ini aşan kısma ilişkin ödemeleri 30.09.2020 tarihine kadar erteleyecektir. Tebliğ m. 4 hükmüne göre bu şekilde ertelenen ödemelere faiz işletilmeyecektir. Benzer şekilde 17.04.2020 tarihinden önce yapılan genel kurulda yönetim organına kâr payı avansı dağıtımı yetkisi verilmişse avans ödemeleri de süre sonuna kadar ertelenecektir. Kanun’un yürürlüğe girdiği tarihten önce genel kurul kararı alıp ödemelerin tamamını gerçekleştirmiş olan şirketlere ise söz konusu düzenleme uygulanamayacaktır. 
TTK geçici m. 13 hükmü 30.09.2020 tarihine kadar geçerli olmak üzere yürürlüğe girmiş, ancak belirlenen süreyi üç ay uzatmaya ve kısaltmaya Cumhurbaşkanı’nın yetkili olduğu düzenlenmiştir.

2.2.  Tebliğ Hükümlerinde Kâr Payı Dağıtımı Kısıtlamasına Getirilen İstinaslar
Tebliğ m. 4 doğrultusunda net dönem kararının en fazla %25’inin dağıtılabileceği ve geçmiş yıl kârlarının ve serbest yedek akçelerin dağıtılamayacağı kuralı TTK m. 462 hükmüne göre iç kaynaktan yapılacak sermaye artırımında uygulanmayacaktır. TTK geçici m. 13 hükmünün salgın döneminde şirketlerden nakit çıkışını sınırlandırmayı amaçladığı göz önüne alındığında, kârın şirket sermayesine eklenmesi durumunun istisna tutulması amaçla uyumlu olmuştur.
Tebliğ m. 5 hükmü ile kâr payı ve kâr payı avansı dağıtım kısıtlamasına ilişkin başka birtakım istisnalara yer verilmiştir. Buna göre;
a.   Çalışanları Covid-19 salgını nedeniyle kısa çalışma ödeneğinden veya ücretsiz izne ayrılarak nakdi ücret desteğinden yararlanan şirketler ile hazine destekli kredi kefaleti kullanan ve kapanmamış kredi borç bakiyesi sunulan şirketler hariç olmak üzere genel kurulda en fazla 120.000 TL tutarında kâr payı dağıtımı kararı alan şirketler,
b.      Dağıtımına karar verilen kâr payının en az yarısının başka bir sermaye şirketine olan sermaye taahhüt borcunun nakden ifasında kullanılacak olması şartıyla karar alan şirketler,
c.  Dağıtımına karar verilen kâr payının imzalanan kredi ve proje finansman sözleşmeleri kapsamında 30.09.2020 tarihine kadar muaccel hale gelecek yükümlülükleri ifasında nakden kullanılacak olması şartıyla karar alan şirketler (Tebliğ m. 5/2 hükmüyle istisna tutulan kısım pay sahiplerinin ifa yükümlülüklerinin tutarı ile sınırlı tutulmuştur.)
net dönem kararının en fazla %25’inin dağıtılabileceği ve geçmiş yıl karlarının ve serbest yedek akçelerin dağıtılamayacağı kuralından istisna tutulmuştur.
Görüldüğü üzere TTK geçici m. 13 hükmüyle Covid-19 salgını nedeniyle şirketlerde nakdi sıkıntı yaşanmaması için tedbir amaçlı kısıtlama getirilirken bu kısıtlamanın ticari hayatı olumsuz etkilemesi muhtemel alanlarla da istisnalar tanınmıştır. Söz konusu istisnalar kapsamında kalarak kâr payı dağıtımı yapacak şirketlerin Tebliğ m. 6 hükmünde sayılan belgelerde başvuru yaparak Bakanlıktan uygun görüş alması zorunludur.

2.3.  TTK Kapsamında Kâr Payına İlişkin Karar Alma Yetkisi ve Kanuna Aykırı Genel Kurul Kararları
TTK m. 408/2 ve m. 616 hükümleri kapsamında yıllık kâr üzerinde tasarrufa, kâr payları ile kazanç paylarının belirlenmesine, yedek akçenin sermayeye veya dağıtılacak kâra katılması dâhil kullanılmasına dair kararların alınması genel kurulun devredilemez görev ve yetkilerindendir.
Kâr payı dağıtımına ilişkin kurallar TTK hükümleri ve şirket esas sözleşmesinde belirlenir ve alınan genel kurul kararı ancak bu hükümlere ve dürüstlük kuralına uygunluk çerçevesinde denetlenir. TTK’ya eklenen geçici madde 13 hükmüne aykırı olarak alınan bir genel kurul kararının karşılaşacağı yaptırımın ise TTK m. 447 göz önüne alınarak değerlendirilmesi gerekir.
Bir hukuki işlem usul ve şekle ilişkin kurucu unsurlarını haiz olmakla beraber, emredici hükümlere, ahlaka, kamu düzenine aykırı ise o işlem batıldır[5]. Batıl olan işlem yapıldığı andan itibaren hüküm ve sonuç doğurmayacaktır. Genel kurul kararının batıl olduğunun tespitine ilişkin davalar menfaati bulunan herkes (ortaklar, yönetim kurulu üyeleri, alacaklılar gibi) tarafından herhangi bir hak düşürücü süreye tabi olmaksızın açılabilecektir[6]. Bu tür batıl kararların yönetim kurulu tarafından uygulanmaması ve geçersizliğin tespiti davası açılması gerektiği, aksi davranışın yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğunu doğuracağı kabul edilmektedir[7].
Bir sermaye şirketinin, genel kurul kararının süreye bağlı olmaksızın butlanının tespitinin istenebilmesi işlem güvenliği ile bağdaşmaz. Bu nedenle genel kurul kararlarının butlanına ilişkin değerlendirmenin dikkatle yapılması gerekir[8].
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 27. maddesinde kanunun emredici hükümlerine, ahlaka, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı veya konusu imkânsız olan sözleşmelerin batıl olduğu düzenlenmiştir.
TTK m. 445 hükmünde ise kanunun emredici hükümlerine aykırı genel kurul kararlarının iptal yaptırımına tabi olduğu hüküm altına alınmış, TTK m. 447 ile genel kurul kararlarının butlanı istisnai olarak düzenlenmiştir.
TTK m. 445 ile kanuna aykırılık iptal sebebi olarak sayıldığı için TBK m. 27 hükmüne dayanarak emredici hükümlere aykırı her türlü genel kurul kararının batıl olduğunu söylemek mümkün olmayacaktır[9]. Bu nedenle öğretide genel kurul kararlarının butlanı hakkında TTK m. 447 ile TBK m. 27 hükmünün ahlaka, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı veya konusu imkânsız olan hükümlere ilişkin kısmının uygulanması gerektiği ifade edilmektedir[10].
TTK m. 447 hükmüyle genel kurulun sermayenin korunması hükümlerine aykırı olan kararlarının batıl olduğu düzenlenmiştir. Zira sermayenin korunmasına ilişkin hükümler ile pay sahibinin menfaati ve sermaye şirketinin temel yapısı arasında sıkı bir bağ vardır[11]. Örneğin itibari değerin altında yeni pay ihracına veya yedek akçe ayrılmadan kâr dağıtımı yapılmasına ilişkin genel kurul kararları sermayenin korunmasına aykırı olduğu için batıldır[12]. Yargıtay içtihatlarında ticari defterlere işlenmesine karar verilen zararların ödenmesinin şirket öz kaynağının yarısına yakınını yitirmiş olacağı bir olayda anılan karar[13], bir şirketin kullandığı kredinin somut bir gerekçeye dayanmadan şirket ortaklığından ayrılan bir kişiye aktartılmasına ilişkin karar[14] sermayenin korunması kuralına aykırı bulunmuştur.
TTK geçici m. 13 hükmünün de salgın süresince şirketlerin sermayesinin korunmasına yönelik emredici bir düzenleme olduğu açıktır. Nitekim getirilen düzenlemenin gerekçesinde de bu amaç açıkça ifade edilmiştir. Bu nedenle TTK geçici m. 13 hükmüyle getirilen sınırlamalara aykırı şekilde kâr payı dağıtımı yapılmasının sermayenin korunması hükmüne aykırılık oluşturması ve butlanla yaptırımıyla karşılaşması mümkündür[15].
Bu halde 17.04.2020 tarihinden sonra alınacak 2019 net dönem kârının %25’inden daha fazlasının dağıtılması, 2018 ve öncesi yıllarına ilişkin kârların ve serbest yedek akçelerin dağıtılması veya yönetim organına kâr payı avansı dağıtma yetkisi verilmesine ilişkin genel kurul kararlarının TTK geçici m. 13 hükmüne aykırı olan kısımları baştan itibaren hüküm ve sonuç doğurmayacak ve butlanın tespiti herkes tarafından süreye bağlı olmaksızın istenebilecektir.
Alınacak olan genel kurul kararında TTK geçici m. 13 hükmüyle getirilen sınırlamaya aykırı bir karar verilmesi halinde iki ihtimalin ortaya çıkması mümkündür. İlk olarak alınan genel kurul kararının bir bütün halinde batıl olduğu söylenebilir. İkinci olarak ise kararın yalnızca TTK geçici m. 13 ile getirilen sınırlamaya aykırı kısımlarının batıl kabul edilmesi, dolayısıyla genel kurul kararının tamamının değil, yalnızca kâr payı dağıtımına ilişkin %25 sınırını aşan kısmının butlana tâbi olması kabul edilebilir. Kanaatimizce ikinci ihtimal geçici m. 13 hükmünün amacına ve usul ekonomisine daha uygun olacaktır.
TTK geçici m. 13 hükmünün amacı sermayenin korunması ve kanunla getirilen sınırlamadan daha fazla dağıtım yapılarak içinde bulunduğumuz korona virüsü salgınının şirketlerde sebep olduğu nakdî sıkıntının önüne geçilmesi için nakit çıkışının önlenmesi olduğuna göre kanunun getiriliş amacına ve ulaşmak istediği sonuca aykırı olmayan genel kurul kararlarıyla kabul edilen %25’e kadar olan kâr dağıtımına ilişkin kararın hukuka uygun kabul edilmesi gerekir. Buna göre alınacak bir genel kurul kararında açıkça net dönem kârının %25’inin dağıtılmasına, %25’i aşan kısmının işbu kanuni düzenleme ile öngörülen sürenin geçmesinden sonra dağıtılmasına karar verilmesinin TTK geçici m. 13 hükmüne aykırı olmaması gerekir[16].
Öte yandan TTK geçici m. 13 kapsamında şirketlerin mali durumlarını değerlendirerek 2019 net dönem kârının %25’inden daha azını dağıtması veya hiç dağıtmaması da mümkündür. Nitekim TTK m. 523 hükmü kapsamında aktiflerin yeniden sağlanması için gerekliyse ve bütün pay sahiplerinin menfaatleri dikkate alındığında, şirketin sürekli gelişimi ve olabildiğince kararlı kâr payı dağıtımı yönünden haklı görülüyorsa kanunda ve esas sözleşmede düzenlenenler dışında yedek akçe ayrılmasına da karar verilebilir. Yargıtay içtihatlarıyla[17] da kabul edildiği üzere kâr dağıtımının şirket sermayesinin düşmesi sonucunu doğurması, birinci temettü dışında kalan kısmın ortaklığın devamlı gelişmesi ve düzenli kâr payı dağıtılmasının temini bakımından yararlı olması, şirket menfaati için iyiniyet kurallarına uygun olması gibi haklı nedenlerle hiç kâr payı dağıtılmaması da hukuka aykırı olmayacaktır.

3. Sonuç
Covid-19 salgının ekonomik alandaki olumsuz sonuçlarını önleyebilmek amacıyla Bakanlık tarafından alınan önlemler kapsamında ilk olarak şirketlerin kâr payı dağıtımına ilişkin duyuru yayımlanmıştır. Bakanlık duyurusunun şirketlere sermayelerini korumanın önemine işaret eden bir tavsiye niteliğinde olduğu düşünülürken konuya ilişkin düzenleme TTK geçici m. 13 ile kanunlaşmış ve dolayısıyla bir zorunluluk haline gelmiştir.
Söz konusu düzenleme ile asıl olarak kanunda sınırlı olarak sayılan kamunun iştiraki olan şirketler hariç olmak üzere tüm sermaye şirketlerinin dolayısıyla anonim, limited ve sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketlerin öz kaynaklarının korunmasını sağlamak amaçlanmıştır. Tebliğ hükümleri ile söz konusu kısıtlamanın istisnalarına ilişkin ayrıntılı düzenlemeler getirilmiştir.
TTK’ya eklenen geçici 13. madde emredici niteliktedir. Düzenlemenin lafzına, getiriliş amacına ve gerekçesine bakıldığında bu maddenin sermayenin korunması ilkesi kapsamında olduğu sonucuna ulaşılmaktadır. Bu nedenle bu maddeye aykırı şekilde bir genel kurul kararı alınması halinde kararın, hükmün getirdiği sınırları aşan kısımlarının TTK m. 447 hükmü kapsamında batıl olması ihtimal dahilindedir.




* Bilkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ticaret Hukuku ABD Öğretim Üyesi.

** Ankara Barosu.
[1] 17.04.2020 tarihli ve 31102 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanmıştır.
[2] 17.05.2020 tarihli ve 31130 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak aynı gün yürürlüğe girmiştir.
[5] Poroy, Reha/ Tekinalp, Ünal/ Çamoğlu, Ersin: Ortaklıklar Hukuku I, 14. Bası, İstanbul 2019, s. 595; Pulaşlı, Hasan: Şirketler Hukuku Genel Esaslar, 6. Baskı, Ankara 2020, s. 353.
[6] Pulaşlı, s.110. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 21.03.2016 tarihli, 2015/15625 E. ve 2016/3083 K. sayılı kararında butlanı gerektiren hususun öğrenilmesinden sonra uzun süre sessiz kalıp dava açmayan ilgililer yönünden Türk Medeni Kanunu m. 2 hükmü uyarınca dava açma hakkının düşüp düşmediğinin de değerlendirilmesi gerektiği ifade edilmiştir.
[7] Poroy/ Tekinalp/ Çamoğlu, s. 598.
[8] Tekinalp, Ünal: Emredici Hükümler Açısından Genel Kurul Kararlarının İptali ve Butlanı Sorunu, Prof. Dr. Oğuz İmregün’e Saygı Sempozyumu, Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi 2013/2, s. 16. (Tekinalp, Emredici Hükümler).
[9] Tekinalp, Emredici Hükümler, s. 16; Pulaşlı, s. 391.
[10] Tekinalp, Emredici Hükümler, s. 16.
[11] Tekinalp, Ünal: Sermaye Ortaklıklarının Yeni Hukuku, İstanbul 2013, s. 348.
[12] Pulaşlı, s. 395.
[13] Yargıtay 11. HD 24.04.2017 tarihli, 2015/15026 E. ve 2017/2343 K. sayılı kararı.
[14] Yargıtay 11. HD 29.04.2019 tarihli, 2018/891 E. ve 2019/3271 K. sayılı kararı.

[15] Dural, H. Ali: COVID-19 Salgını Nedeniyle Türk Ticaret Kanunu’na 7244 Sayılı Kanunla Eklenen Geçici 13. Madde ile Sermaye Şirketlerinde Kâr Dağıtımına Getirilen Sınırlamalar, https://blog.lexpera.com.tr/covid-19-salgini-nedeniyle-turk-ticaret-kanununa-eklenen-gecici-13-madde-ile-sermaye-sirketlerinde-kar-dagitimina-getirilen-sinirlamalar/.

[16] Aksi yönde Dural, H. Ali: COVID-19 Salgını Nedeniyle Türk Ticaret Kanunu’na 7244 Sayılı Kanunla Eklenen Geçici 13. Madde ile Sermaye Şirketlerinde Kâr Dağıtımına Getirilen Sınırlamalar, https://blog.lexpera.com.tr/covid-19-salgini-nedeniyle-turk-ticaret-kanununa-eklenen-gecici-13-madde-ile-sermaye-sirketlerinde-kar-dagitimina-getirilen-sinirlamalar/. Dural, TTK geçici m. 13 birinci fıkrasındaki düzenlemeye aykırı olarak maddenin yürürlüğe girdiği 17.04.2020 tarihinden sonra 2019 faaliyet yılına ilişkin genel kurullarda net kârın %25’ini aşan oranda dağıtılmasına karar verilebileceği ve fakat kâr payı ödemelerinin ikinci fıkradaki kurallara tâbî olacağı şeklinde anlaşılmasının mümkün olmadığını ifade etmiştir.

[17] Yargıtay 11. HD 17.03.2016 tarihli, 2015/6354 E. ve 2016/3021 K. sayılı ve 23.03.2017 tarihli, 2016/8830 E. ve 2017/1771 K. sayılı kararları.