14 Ocak 2016 Perşembe

Facebook ve Haksız Rekabet

Alman Federal Mahkemesi (BGH), 14.01.2016 - I ZR 65/14 tarih ve esas sayılı kararı ile facebook'un bir davranışını haksız rekabet olarak değerlendirdi. Facebook'a karşı davayı Alman Federal Tüketici Dernekleri açtı. Söz konusu kararda Federal Mahkeme, Facebook tarafından kendi üyesi olmayanlara gönderdiği "arkadaşlarınızı bulmak" mailini haksız rekabet hukuku açısından rahatsız edici bir reklam olduğuna ve ayrıca bu tür verilerle bilgilendirmenin kullanılmasının da aldatıcılığına hükmetti.
http://juris.bundesgerichtshof.de/cgi-bin/rechtsprechung/document.py?Gericht=bgh&Art=pm&pm_nummer=0007/16

Türk haksız rekabet hukuku açısından da aynı sonuca varmak mümkündür. Hatta Tüketici Kanunu çerçevesinde Reklam Kurulu'na itiraz başvurarak Facebook'a ceza verilmesi dahi istenebilir.

6 Ocak 2016 Çarşamba

TASARIM VE HAKSIZ REKABET HUKUKU AÇISINDAN YEDEK PARÇALARIN KORUNMASI VE TÜRKİYE’NİN EKONOMİ POLİTİK TERCİH SORUNU

 ÖZET 
AB Komisyonu, tamir amaçlı yedek parçalara ilişkin 14 Eylül 2004 tarihinde bir taslak yayımlamıştır. Bunun amacı AB içinde yedek parçaların tasarım korumasından vazgeçilmesidir. Bu liberalleşme sayesinde yedek parça piyasasında tüketicilerin yararına olarak ucuz ürünlere ulaşımı mümkün olacak ve rekabet ortamı iyileştirilecektir. Zira tasarım hukukunda yedek parça korumasının, bu ürünün teknik işlevi ve kalitesiyle hiçbir ilgilisi bulunmamaktadır. Bu liberalleşme süreci henüz tamamlanamamıştır. AB Komisyonu, 21 Mayıs 2014 tarihinde 98/71 s. Yönerge’nin değiştirilmesine ilişkin taslağı geri çekmiştir. 

Türk hukukunda yürürlükteki mevzuata göre belli bir süre (3 yıl) geçtikten sonra tamir amaçlı kullanım amacıyla yedek parça (must match) üretimi mümkündür. Türk hukukunun mehazı olan AB hukukundaki bu tartışmalardan sonra Türkiye’nin bu alandaki mevzuatını yeniden gözden geçirmesi gereklidir. Zira Türk otomotiv pazarında satılan araçların %78’i ithal otomobildir. Ancak Türkiye’de yaygın ve güçlü bir otomotiv yan sanayii bulunmaktadır. Buna rağmen korumacı bir düzenlemenin hâkim olduğu Türkiye’de zamanla yedek parça üretiminin ağırlıklı olarak montaja yönelik bir üretim şekli aldığı ve bağımsız yedek parça üreticilerinin pazardaki paylarının zamanla azaldığı piyasa araştırmalarıyla da ortaya çıkmıştır. Bu çalışmada bu tartışmalar ve değerlendirmeler ayrıntılı incelenerek Türk otomotiv ve yedek parça pazarı açısından olması gereken korumanın sınırı ve hukuki düzenlemeye dönük öneriler getirilecektir.

Anahtar Kelimeler: AB Hukuku, Türkiye, Tasarım Hukuku, Otomotiv sektörü, Yedek Parça, Görsel Zorunluluk Arz Eden Yedek Parçalar (must match) 

PROTECTION OF SPARE PARTS IN TERMS OF DESIGN AND UNFAIR COMPETITION LAW AND TURKEY’S PROBLEM OF POLITICAL ECONOMY PREFERENCE 
Abstract 
On 14th September 2004, the EU Commission has issued a draft regarding spare parts for reparation, the purpose of which is to renounce the design protection of spare parts within the EU. Through this liberation, consumers in the spare parts market would be enabled to access lowpriced goods, which would be to their benefit. Moreover, competitive environment would be enhanced, since the protection of spare parts through design law does not have any effect on its technical function or its quality. Unfortunately, this liberalization process could not be finalized. The EU Commission, on 21 May 2014, has withdrawn the draft that aimed to amend Directive 98/71. 

According to Turkish Law, it is possible to manufacture spare parts (must match) for reparation purposes after 3 years. After the abovementioned discussions that has taken place in the EU, Turkish law, of which the predecessor is EU Law, has to be revaluated regarding the matter. 78% of the automobiles sold in Turkish automotive sector are imported. However, there is a strong a widespread subsidiary industry. Nevertheless, market studies have revealed that, due to the existence of protective legal rules in Turkey, manufacturing of spare parts had evolved into a manufacturing based on assemblage, and that the market shares of independent spare part manufacturers had declined. In this work, discussions and various arguments regarding the issue will be analysed in depth. Furthermore, the ought-to-be legal rules and limits to protection appertaining to Turkish automotive and spare parts markets will be presented.

Makalenin tamamı için bkz.: https://www.inonu.edu.tr/uploads/contentfile/173/files/6%20hamdi%20p%C4%B1nar.pdf

17 Ekim 2015 Cumartesi

Türkiye-AB İlişkisinde Yeni Dönüm Noktası: Demirkan Kararı ve Geri Kabul Anlaşması


Haklarımız: Avrupa Birliği Adalet Divanı (ABAD) 1987’den beri Türklerin haklarına ilişkin 60’a yakın karar verdi. ABAD’ın kararlarından ilgili olanların bazıları,
·         Ortaklık hukuku AB hukukunun ayrılmaz bir parçası olduğuna ilişkin (Demirel 1987);
·         Ortaklık Konseyi Kararlarının hükümleri –şartları varsa– doğrudan uygulanır, bir diğer ifade ile üye ülke hukukundan önce gelir (Sevince 1990);
·         Türklerin vizesiz girişlerine ilişkin olarak:
ü  Katma Protokol m. 41/1 hükmü doğrudan etkili, yani bu hüküm üye ülkeleri bağlar ve bunun sonucu olarak kural olarak hizmetin serbest dolaşımı için vize aranmaz (Savaş 2000),
ü  İlk vize verme yetkisi üye ülkelerin hükümranlık alanı değildir. Türkler vizesiz girebilir (Tüm ve Darı 2007),
ü  Aktif hizmetin serbest dolaşımı kapsamında Türklerin vizesiz giriş hakkı vardır (Soysal 2009).
Yeni Dönüm noktası: Almanya'ya yaptığı vize başvuru reddedilen Türk vatandaşı Leyla Demirkan'ın, Almanya aleyhine açtığı ve Avrupa Birliği ile Türkiye arasındaki Ortaklık ilişkisinin 50 yıllık tarihi seyrini değiştirecek nitelikte olan davaya ilişkin karar 24 Eylül 2013 tarihinde açıklandı. ABAD, Demirkan kararı ile Ortaklık hukukuna ilişkin yukarıda bazıları zikredilen Türklerin lehine olan tüm kararları yok sayarak siyasi baskılara boyun eğmiştir. Kararın metninden bile anlaşılmaktadır. Üstelik bu baskı davanın duruşmasında AB Komisyonu temsilcisi tarafından “bu karar Türkler lehine çıkarsa Geri Kabul Anlaşması konusunda Türkiye ile pazarlık edebilecek güçlerinin kalmayacağı” açıkça ifade edilmiştir.
Almanya örneği: 2009 yılında Soysal kararı doğrudan Almanya ile ilgilidir. ABAD’ın kararları içtihadi niteliktedir ve üye ülkelerin hepsini bağlar. Bunun için yasal düzenleme yapılması beklenilmez. Bu içtihat hemen uygulamada dikkate alınr. Soysal kararına göre, aktif hizmetin serbest dolaşım kapsamında şu üç şartı gerçekleştiren Türk vatandaşları (örn. sanatçılar, profesyonel sporcular, reklam, tıbbî tedavi hizmeti ve hukuki danışmanlık gibi hizmetleri verenler) Almanya’ya vizesiz giriş hakları yanında 2 aya kadar da orada kalma ve çalışma haklarına sahiptirler. Bu şartlar:
(1) Hizmet sınır aşan bir nitelik taşıyacak,
(2) Bu hizmet bir ücret karşılığı olacak ve
(3) Bu hizmet geçicilik arz edecek.
2009’dan 2015’e kadar Almanya, Türkiye’nin de ilgisizliğini kullanarak ve hukuk devleti ilkesini ilhal ederek bu hakkımızı fiilen engellemektedir. 
Geri Kabul Anlaşması: Türkiye ile AB arasında 16 Aralık 2013 tarihinde Geri Kabul Anlaşması ve Vize Serbestisi Diyaloğu Mutabakat Metni imzalanmıştır. Türkiye’deki haberlerde vize serbestisi ön plana çıkarılırken, Avrupa basınında vize serbestisi neredeyse hiç zikredilmeyerek Türkiye’nin AB açısından büyük bir maliyeti ve sorunu üzerine almasının AB açısından önemi ve sevinci dile getirilmiştir. Bu Anlaşmanın yürürlüğe girmesi ile Türkiye, AB’nin mülteci deposu ülke olacaktır. AB, sığınmacıları çok kolay iade edecek prosüdüre kavuşacak ve üstelik Türkiye üzerinde bu sorunu baskı aracı olarak da kullanabilecektir. Bunun karşılığı, eğer tüm AB üyesi ülkelerin tamamı tatmin edilirse 3 aya kadar turist olarak vizesiz giriş hakkı tanınacaktır. Bir soru: Kıbrıs (Rum kesimi) tanınma dışında acaba nasıl tatmin edilecek?

GKA ile Türkiye, kendisine iade edilecek göçmenler için yaşam alanları oluşturması, iade ve konaklama giderleri, mümkünse ülkelerine geri dönüş masraflarının karşılanması da dâhil, farklı külfetleri üstlenecektir. Bazı tahminlere göre Türkiye, yasadışı göç sebebiyle yıllık 3-5 milyar ABD Dolar civarında bir maliyetle karşı karşıya kalacaktır [Suriye sığınmacıları bu hesaba dahil değil; Güncel bir araştırma (Die Welt, 16.10.2015): Avrupa Ekonomi Araştırma Merkezinin (Almanya) araştırmasına göre yılda 800bin Sığınmacının gelmesi halinde bunların yıllık maliyetleri 20-30milyar Euro tahmin edilmektedir.]. Bu maliyetin tamamına yakını da Türkiye tarafından karşılanmak zorunda kalacaktır. Buna ilaveten Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin bu alandaki kararları Türkiye açısından ciddi sıkıntılar da doğuracak niteliktedir. Dolayısıyla Geri Kabul Anlaşması ancak her türlü maliyetin hesaplandığı, külfet paylaşımının sağlandığı, sadece turistler için değil kişilerin serbest dolaşımı için vizelerin kalktığı ve Türkiye’nin AB’ye tam üyeliğinin gerçekleştiği takdirde yürürlüğe girmesi gereken bir anlaşma olarak kabul edilmesi daha doğru olacaktır. 

3 Haziran 2015 Çarşamba

Paris Sözleşemesine Göre Tanınmış Markalar Artık Mutlak Red Nedeni Değil- Anayasa Mahkemesinin İptal Kararının Pratik Sonuçları:

Anayasa Mahkemesi, 27.5.2015 tarihli kararı ile Marka Kanun Hükmünde Kararnamenin 7. maddesinin (i) bendini iptal etti... Bunun sonucu olarak artık Paris Sözleşmesine göre tanınmış marka olarak kabul edilen markalar, yeni marka başvurularında TPE tarafından re'sen dikkate alınan mutlak red nedeni olma özelliğini kaybetti.

Bu durumda Paris Sözleşmesine göre tanınmış markalar, tescilli olmak şartıyla MarkaKHK m. 7/1/b veya m. 8/1/b hükümleri kapsamında alınarak korunabilecektir. Bir diğer ifade ile yeni marka başvuruları, Paris Sözleşmesine göre tanınmış marka ile aynı ise MarkaKHK m. 7/1/b hükmü dikkate alınacaktır. Böyle bir durum mutlak red sebebi olduğu için TPE tarafından yeni başvurularda re'sen dikkate alınacaktır. Ancak Paris Sözleşmesine göre tanınmış marka, ile yeni marka başvuruları arasında karışıklığa yol açacak şekilde benzerlik varsa MarkaKHK m. 8/1/b hükmü dikkate alınacaktır. Bu hüküm nisbi red sebebi olduğu için TPE tarafından re'sen dikkate alınamayacak ancak taraflar bunu ileri sürebilecektir.

Paris Sözleşmesine göre tanınmış markalar ile MarkaKHK m. 8/4 hükmünce korunan tanınmış markalar aynı değildir. Bu hükme göre tanınmış markaların itibarı korunur ve başka sınıfta bile tescili nisbi red sebebi iken Paris Sözleşmesine göre tanınmış markalar MarkaKHK m. 8/4 hükmünün korunma kapsamı dışındadır.

http://www.resmigazete.gov.tr/main.aspx?home=http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2015/06/20150602.htm&main=http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2015/06/20150602.htm


23 Ocak 2015 Cuma

REKABET HUKUKU İLE HAKSIZ REKABET HUKUKU İLİŞKİSİ (THE RELATIONSHIP BETWEEN COMPETITION LAW AND UNFAIR COMPETITION LAW)

Rekabet Dergisi 2014, Cilt 15, sayfa 59-87 (www.rekabet.gov.tr)

ÖZ
Türkiye, piyasa ekonomisi prensibine dayalı ekonomik bir sisteme sahiptir. Türkiye’de hukuki reformların en önemli sebebi 1995’te Avrupa Birliği ile Türkiye arasında gerçekleşen Gümrük Birliğidir. Günümüzde Türkiye, serbest ve dürüst rekabetin düzenlenmesi için gerekli hukuki alt yapısını esas itibarıyla tamamlamıştır. Türk hukukunda rekabete ilişkin hükümlerin mehazı AB hukukudur. Ayrıca bu hükümlerin uygulamasında AB hukukunun ölçütleri de dikkate alınmaktadır. Rekabet hukuku ve haksız rekabet hukukunun, piyasada serbest ve dürüst, bir diğer ifade ile bozulmamış bir rekabetin sağlanması amacına hizmet ettiği kabul edilmektedir. Türk hukukunda özellikle de piyasa aktörleri tarafından rekabet hukuku ile haksız rekabet hukuku sık sık birbirine karıştırılmaktadır. Piyasa düzeninde serbestlik ve iktisadi faaliyetlerde dürüstlüğün korunması ve sağlanması amacıyla piyasada gerçekleşen ihlâllere karşı kamu ve tüm katılımcıların yararına rekabetin korunmasını temin için, rekabet hukuku ile haksız rekabet hukukunun birbirini tamamladığının kabulü doğru bir yaklaşım olacaktır. Zira sadece meşru sınırlar içinde gerçekleştiği takdirde bir rekabet
serbestîsinden bahsetmek mümkün olabilecektir.
Anahtar Kelimeler: Türkiye, Piyasa Ekonomisi, Rekabet Hukuku, Haksız Rekabet Hukuku, Bozulmamış Rekabet

Abstract
Turkey’s economic system has been built upon market economy. The most important reason for legal reforms in Turkey is the Customs Union that has been realized with the European Union in 1995. Turkey has, by now, in principle, completed the legal infrastructure to attain free and fair competition. The competition rules in Turkish Law is based on the EU Law. Consequently, EU Law criteria are taken
into consideration in the application of the rules. It has been acknowledged that competition law and unfair competition law serve the purpose of attainment of free and fair, in other words, undistorted competition in the market. In Turkish law, competition law and unfair competition law are often confused with each other,
especially by market actors. It would be accurate to deduce that competition law and unfair competition law are complementary to each other in realizing and ensuring the protection of freedom in the market and fairness in economic activities, in order to protect competition against infringements, to the benefit of State and all participants. It would only be possible to speak of freedom of competition as long as it is realized within legal borders.
Keywords: Turkey, Market Economy, Competition Law, Unfair Competition Law, Undistorted Competition

http://www.rekabet.gov.tr/File/?path=ROOT%2f1%2fDocuments%2fHaber%2fhaberyeni%2fdergi%2fRekabet+Dergisi+2014+Nisan_No15(2).pdf

28 Aralık 2014 Pazar

FİKRİ MÜLKİYET HAKLARI VE SINIRLAMALARDA KANUNİLİK İLKESİ

Kullanılmayan Marka İptal Edilebilir, Hükümsüzlük ise Anayasa'ya Aykırı - Şimdilik....
Marka Hakkının Hükümsüzlüğüne ilişkin MarkaKHK m. 42/1/c hükmünün Anayasa'ya aykırılığı sebebiyle iptaline ilişkin Anayasa Mahkemesi'nin gerekçeli kararın aşağıdaki linkten ulaşmak mümkündür. Aslında yeni bir tartışma da başlayabilir. Zira Anayasa Mahkemesi başvurudaki ayrıntıları tam anlamamış gibi. Öyle bir gerekçe yazmış ki sonucu fikri mülkiyet hukuku açısından temel bir tartışmaya yol açacak niteliktedir. Hükmü Anayasa m. 91/1. fıkrasına aykırı bulan Anayasa Mahkemesi, Anayasa m. 35'de düzenlenen mülkiyet hakkının kamu yararı amacıyla ancak kanunla sınırlanabileceğinden hareket etmiştir. Bu durumda fikri mülkiyet hakkını düzenleyen Kanun Hükmünde Kararnamelerin tamamında yer alan ve mülkiyet hakkını sınırlandıran her sınırlama kanunilik şartına uymadığı için Anayasa m. 91/1'e aykırılık teşkil edecektir. Misal olarak MarkaKHK m. 14 gereğince kullanılmayan markaların iptali hükmü de mülkiyet hakkını sınırlandıran ama kanunilik ilkesi şartına uymayan bir hüküm olup Anayasaya aykırılık teşkil edecektir:

http://www.kararlaryeni.anayasa.gov.tr/Karar/Content/4053188c-38cb-4e47-9d26-7996ac7523aa?excludeGerekce=False&wordsOnly=False

7 Ekim 2014 Salı

KOOPERATİF YÖNETİCİLERİNİN GÖREVDEN ALINMASI VE KOOPERATİFLERDE DENETİM SORUNU

Hamdi PINAR
ÖZET

Türkiye’de günümüzde faaliyet gösteren 26 ayrı türde 84.232 kooperatif bulunmakta olup, bunların ortak sayıları toplamı ise 8.109.225’tir. Türkiye’de bulunan kooperatiflerin büyük bölümünü konut yapı kooperatifleri ve tarımsal alandaki kooperatiflerden oluşmaktadır. Kooperatifler alanında 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu (KoopK) dışında 1581 sayılı Tarım Kredi Kooperatifleri ve Birlikleri Kanun (TarKKoopB-Kanunu) ile 4572 sayılı Tarım Satış Kooperatif ve Birlikleri Hakkında Kanun yürürlüktedir. Türk Ticaret Kanununa göre kooperatifler aynı zamanda bir ticaret şirketidir. KoopK’da yönetim kurulu üyeliğinin kazanılması ve yitirilmesine ilişkin toplu ve düzenli hükümler bulunmamaktadır. KoopK m. 90 kapsamında ilgili bakanlıklara, kooperatifler ve üst örgütler ile bunların iştiraklerinin yönetim kurulu üyeleri ile üst düzey yöneticilerinin görevlerine, kanunda belirtilen şartların varlığı halinde, tedbir amaçlı son verilebilme yetkisi verilmiştir (KoopK m. 90/3). Çalışma kapsamında yöneticilerin görevden alınması ve bununla bağlantılı olarak kooperatiflerde teftiş ve denetim konusu öncelikle genel nitelikteki KoopK ve devamında özel nitelikteki kanuni düzenleme olan TarKKoopB-Kanunu hükümleri çerçevesinde incelenecektir.

Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2014'de yayımlanan makalenin tam metni için bkz. 
http://webftp.gazi.edu.tr/hukuk/dergi/18_2_5.pdf

13 Eylül 2014 Cumartesi

Telif Hakları ve Kütüphaneler İçin Yeni Dönem

Avrupa Birliği Adalet Divanı, 11 Eylül 2014 tarihli kararı ile üye ülkelerin hukuken, kütüphane bünyesinde yer alan eserleri, dijital ortama aktararak okuyucuların yararlanmasını sağlamalarının telif hakkını ihlâl etmeyeceğine ilişkin olarak düzenleme yapabileceklerine karar verdi. Ancak bu dijital ortamın okuyucular tarafından çoğaltmaya (USB-Bellek vs.) yarayan yollara açık olmaması gerekiyor. (Ayrıntılı bilgiyi daha sonra buradan yazacağız).

http://curia.europa.eu/juris/document/document.jsf?doclang=EN&text=&pageIndex=0&part=1&mode=lst&docid=157511&occ=first&dir=&cid=137043

12 Haziran 2014 Perşembe

INTEL'e 1.06 milyar EURO Para Cezası

Hakim durumu kötüye kullanma sebebiyle AB Komisyonu tarafından 2009'da INTEL'e kesilen 1.06 milyar Euro para cezasına ilişkin mahkeme süreci de tamamlandı. 12.6.2014 tarihli kararı ile AB İlk Derece Mahkemesi de işletim sistemi pazarında hâkim durumda olan INTEL'in bu durumunu 2002-2007 arasında kötüye kullandığını kabul ederek verilen bu para cezasını onayladı (T-286/09). Olayda INTEL'in rakibi olan Advanced Micro Devices, Inc. (AMD) karşısında işletim sistemi pazarının %70'ine sahip ve diğer unsurlarla birlikte hakim durumda olduğu tespit edilmiştir. ABAD, INTEL tarafından bilgisayar üreticileri olan şirketlerin (Dell, Lenova, HP, NEC) ürettikleri bilgisayarlarında sadece x86 işletim sistemini kullanmaları ve Media-Satrun teknoloji mağazalarında da sadece intel x86 işletim sistemli bilgisayarları satmaları karşılığında indirim uygulamasını hakim durumun kötüye kullanılması olarak değerlendirmiştir. Bu olayda özellikle hakim durumdaki bir şirket tarafından sağlanan böylesi bir indirim, rakipleri "dışlayıcı indirim" (Exklusivitätsrabatte, exclusivity rebates) olarak adlandırılmaktadır. İstisnai durumlar hariç, bu tür indirimler finansal avantajlar sağlayan iktisadi bir karşılık olmayıp, bilakis alıcıların (intelin müşterisi olan şikretler) serbestçe karar vermelerini imkansız kılmakta veya zorlaştırmaktadır. Ayrıca diğer işletim sistemi üreticisi olan şirketlerin (AMG gibi) de pazara girişini engellemektedir. Objektif bir meşru sebep olmadığı takdirde böylesi dışlayıcı indirimler, hâkim durumun kötüye kullanılması olarak değerlendirilmektedir. Dolayısıyla hâkim durumdaki bir şirket tarafından dışlayıcı indirim uygulaması rekabeti sınırlayıcı ve rakibi pazardan çıkarmaya uygun bir tarzdır. Bundan dolayı dışlayıcı uygulamanın rekabeti sınırladığına ilişkin olarak her bir somut olayın şartlarıyla ispatlamaya gerek olmadığı belirtilmiştir. Bu karara karşı itiraz süreci ABAD nezdinde devam etmektedir.

5 Haziran 2014 Perşembe

KARTELCİLERİN BAŞI DAHA ÇOK AĞRIYACAK


Avrupa Birliği Adalet Divanı 5.6.2014 tarihinde rekabet hukuku açısından önemli bir karar verdi. Kartel sebebiyle doğruda zarara uğrayanların tazminat talepleri bilinen bir husustu. Ancak bu kararla, doğrudan kartel içinde olmayan bir şirketten alınan ürünler sebebiyle uğranılan zararın, hiçbir şekilde sözleşme ilişkisinin olmadığı kartelci şirketlerden talep edilmesi söz konusudur. Burada önemli olan husus, tazmini talep edilen zarar ile kartel sebebiyle piyasadaki fiyat yükselmesi arasındaki ilişkinin varlığının ispat edilebilmesidir.

Somut olayda, daha önce kartel anlaşmasından dolayı 2007'de rekor düzeyde, yani 992milyon Euro ceza verilen asansör ve döner merdiven üreticileri olan Kone, Otis, Schindler ve ThyssenKrupp şirketleri söz konusudur. Avusturya Demiryollarının bağlı (yavru) şirketi, başka bir üçüncü şirketten aldığı asansörler ve yürüyen merdivenler için uğradığı zararı kartel anlaşmasının tarafı olan bu şirketlerden tazminat olarak talep etmektedir.

Basın açıklamasına aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz.
http://curia.europa.eu/jcms/upload/docs/application/pdf/2014-06/cp140079en.pdf

ABAD’ın 05.6.2014 tarih ve C-557/12 sayılı Kone/ÖBB kararının tam metni için bkz.:

http://curia.europa.eu/juris/document/document.jsf?doclang=EN&text=Kone&pageIndex=1&part=1&mode=req&docid=153312&occ=first&dir=&cid=505177#ctx1