Yrd. Doç. Dr. Hamdi PINAR, LL.M.
Bilkent Üniversitesi Hukuk
Fakültesi
Ticaret Hukuku Öğreti Üyesi
Ticaret Hukuku Öğreti Üyesi
I. GİRİŞ
Rekabet Kurulu
tarafından 12 bankaya 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’un 4.
maddesinin ihlali nedeniyle idari para cezası vermiştir. Karara karşı açılan
iptal davaları idare mahkemelerince reddedilmiş ve Danıştay da bunları
onamıştır. Danıştay’ın verdiği karara karşı karar düzeltmeye gidilmiş, ancak
henüz bir karar çıkmamıştır. Geçmiş
tecrübeler ışığında muhtemelen bu karar düzeltme taleplerinin de reddedileceğini
ifade edebiliriz.
İhlal tarihleri
dikkate alındığında bu tarih aralığında söz konusu bankalardan kredi kullanan
(burada sadece konut kredisi örneğinden çözüm göstereceğiz) gerçek veya tüzel
kişiler tarafından çok sayıda tazminat davası açılmıştır. Zira 4054 sayılı
Kanun’un 57 vd. maddelerde rekabet ihlâllerden dolayı zarara uğrayanların tazminat
talepleri bulunmaktadır. Tazminat taleplerine ilişkin davalarda iki önemli
tartışma konusu bulunmaktadır. Bunların ilki, akademik düzeyde tartışmalı olan
üç kat tazminattan ne anlaşılması gerektiği; ikincisi ise zararın hesaplanması
yönteminin nasıl yapılacağıdır. Bu tür
davalarda bilirkişi olarak görev alırken üç kat tazminat hesabından ne
anlaşılması gerektiği hususuna ilişkin görüşümüz ve tazminat hesabına ilişkin
olarak tarafımızdan geliştirilen bir formülü burada ana hatları ile açıklayacağız.
Böylece şu an derdest olan yüzlerce davalarda ortak bir çözüm bulunması ve
uygulamada içtihadın geliştirilmesine yardımcı olacağımızı düşünüyorum.
Rekabet Kurulu 08.03.2013
tarihli kararıyla 12 banka -AKBANK (bu banka istisna: 21.08.2007), DENİZBANK,
FİNANSBANK, GARANTİ, HALKBANK, HSBC, ING, İŞ BANKASI, TEB, VAKIFBANK, YKB ve
ZİRAAT- tarafından, mevduat, kredi ve kredi kartı hizmetlerine yönelik fiyat
tespit etmek amacıyla bir uzlaşma tesis edildiği ve bu uzlaşma kapsamında
gerçekleştirilen iletişim ve uygulamalar vasıtasıyla 4054 sayılı Kanun’un 4.
maddesi ihlal edildiği anlaşıldığından söz konusu 12 banka hakkında toplam
1.1milyar TL idari para cezası uygulanmıştır.
II. REKABET HUKUKUNDA ÜÇ KAT
TAZMİNAT TALEBİ
4054 sayılı Kanun’un
58. maddesine göre “Rekabetin
engellenmesi, bozulması veya kısıtlanması sonucu bundan zarar görenler,
ödedikleri bedelle, rekabet sınırlanmasaydı ödemekte olacakları bedel
arasındaki farkı zarar olarak talep edebilir. [...] hâkim, zarar görenlerin talebi üzerine,
uğranılan maddi zararın ya da zarara neden olanların elde ettiği veya elde
etmesi muhtemel olan kârların üç katı oranında tazminata hükmedebilir.”.
Üç misli tazminat
hakkının hangi şartlar altında doğabileceği yine Kanun’da açıkça ifade
edilmiştir. 4054 sayılı Kanun’un 57. maddesinde yer alan “... bu Kanuna aykırı olan eylem, karar, sözleşme veya anlaşma ile
rekabeti bozar ya da kısıtlarsa yahut belirli bir mal veya hizmet piyasasındaki
hakim durumunu kötüye kullanırsa ” şeklindeki açık ifadeden, Kanun’un 4.
veya 6. maddesi kapsamında bir işlem veya eylemde bulunmak suretiyle
başkalarını zarara uğratanların, bu zararları tazmine mecbur oldukları
anlaşılmaktadır. Ayrıca üç misli tazminat sorumluluğunun ortaya çıkabilmesi
için 4054 sayılı Kanun’un 58. maddesinin 2. fıkrasında, ortaya çıkan zararın
tarafların anlaşması yahut kararı veya ağır ihmalinin olduğu hallerden
kaynaklanması şartı öngörülmüştür.
Tazminatın
miktarının üç katı mı yoksa üç katına kadar herhangi bir miktar mı olacağı
konusu öğretide tartışmalıdır. Bu konuda lehe veya aleyhe olan yorumlar
bulunmaktadır[1]. Bize göre 4054 sayılı Kanun’un 58.
maddesinin metni incelendiğinde ilk fıkra, zararın tespitinin nasıl
hesaplanacağına ilişkin bir hükümdür. İkinci fıkra ise ihlâlin belli şartlar
altında olması halinde daha ağır bir müeyyide öngörülmüştür. Bu hükmün lafzında
doğrudan zarar ve buna ilave olarak üç katı tazminat yerine, sadece üç katı
tazminat ifadesi kullanılmıştır. Eğer “ayrıca” veya “bunun yanında” gibi bir
ifade olsa idi zarar ve üç katı tazminat birlikte talep edilebilirdi. Oysa
böyle bir ifade bulunmamaktadır. Telif hukukunda da benzeri bir ifade tarzı
olan üç kat tazminat hükmü Yargıtay’ın yerleşik uygulamasında zarar artı üç kat
değil ihlal halinde doğrudan ve sadece üç kat oranında bir tazminata hükmedilmektedir.
Böylece zarar da bu tazminatın kapsamında karşılanmış olmaktadır. Şartların
varlığı hususunda takdir hakkı elbette somut olayı inceleyen hâkime aittir. Hâkimin
takdirini kullanırken yardımcı olmak için somut uyuşmazlık hakkında aşağıdaki
değerlendirmeler yapılmıştır.
Rekabet Kurulu kararına konu olay açısından konunun değerlendirilmesine gelince, bankaların kasıtlı olarak bir rekabet ihlali niteliğinde bir ilişkiye girdiği tartışmasızdır. Bu tür ihlâller rekabet hukukunda hard core (en ağır) ihlâl olarak kabul edilmektedir. Bankaların 2008-2011 arasında farklı oranlarda kredi faizleri üzerinde anlaştıkları Rekabet Kurulu tarafından tespit edilerek bu şekildeki bir eylemin 4054 sayılı Kanunu ihlal ettiğine karar verilmiştir. Dolayısıyla hukuka aykırılık şartı da gerçekleşmiştir. Bu ihlâl sebebiyle zarar ortaya çıkmıştır ve bu zararla eylem arasında illiyet bağının bulunduğu da tartışmasızdır. Zira krediyi alan gerçek veya tüzel kişi bu eylem olmasaydı daha düşük oranda faizle kredi alacak ve dolayısıyla daha az faiz ödemek durumunda kalacaktı. Zararın miktarı konusunda aşağıda ayrıntılı olarak bir hesaplama yapılacaktır.
Türkiye’deki büyük
bankaların tamamının rekabet ihlâlinin içinde olması ve bu uzlaşmanın özellikle
müşteri kitlesi olarak en zayıf halka olan tüketicileri hedef alması ve değişik
tüketici kredileri üzerinden yüksek faiz oranının gerçekleştirilmesi dikkate
alındığında ortaya çıkan zararın üç katı tazminata hükmedilmesinin ve böylece
hem zarar görenlerinin menfaatinin korunması hem de gelecekte bir daha bu tür
bir ihlâlin ortaya çıkmaması açısından kanun koyucunun 4054 sayılı Kanun’la
getirmek istediği amaca da uygun olacağı kanaatindeyiz. Bu yüzden Kanun’unda
yer alan “...üç katı oranında tazminata
hükmedilebilir.” ifadesinin açık lafzı, taraflar arasındaki menfaat
dengesinin sağlaması ve bu tazminatın caydırıcılık işlevi de dikkate
alındığında üç katı oranında bir tazminatın cezai nitelikte bir tazminat olarak
anlaşılması gerektiği ve ancak bu miktarın zararı da ihtiva ettiği şekildeki bir
yorumun kanun koyucunun 4054 sayılı Kanun ile ulaşmak istediği rekabetin korunması
amacına en uygun yorum olduğu kanaatindeyiz.
III. ZARARI HESAPLAMA YÖNTEMİ
Hesaplamada ihlâl
oranın ve farkın belirlenmesi ve daha sonra bu oranın somut olaydaki verilere
uygulanması esası benimsenmiştir. Zira Rekabet Kurulunun tespitine göre bu
ihlâl 2011 yılına kadar devam etmiştir. Ayrıca 2008’de zirveye ulaşan ekonomik
dalgalanmalar bu sürecin sonuna doğru daha olumlu bir seyir takip etmiştir. Tüm
bu veriler dikkate alınarak yöntem geliştirilmiştir. Konut kredi emsali
üzerinden bu yöntemi şu şekilde uygulamak mümkündür:
Rekabet Kurulu
kararından anlaşılacağı üzere 23.10.2008’deki gerçekleşen 15 baz puanlık artışı
oranlayarak alınan kredi tarihinde geçerli olan faize uygulamak suretiyle bu
faizin serbest piyasa şartlarında oluşsa idi ne kadar olabileceği tahmini
yapılmıştır. Bu şekilde bir oranın tespitinin davacının gerçekte olan zararının
tespiti ve davanın taraflarının menfaat dengesinin sağlanması açısından
adaletli bir hesaplamanın olduğu kanaatindeyiz.
Dava dosyasında yer alan bilgi ve belgeler ile 08.03.2013
tarih ve 13-13/198-100 sayılı
Rekabet Kurulu kararında yer verilen hususları tarih sırası da dikkate alınarak
değerlendirmek gerekirse, Rekabet Kurulu
kararının 6 nolu belgesine ilişkin olarak (paragraf 172) yaptığı incelemede söz
konusu bankaların konut kredisinde 24.10.2008 tarihinde 15 baz puan (%0,15) artış gerçekleşmiştir:
“Yukarıda aktarılan tablolardan, “rekabet”
tanımı içerisinde yer aldığı değerlendirilen bankaların tamamının e-postanın
gönderilme tarihine oldukça yakın dönemlerde konut, ihtiyaç ve taşıt kredisi
faizlerinde artış yaptıkları görülmektedir. Ayrıca, aşağıda yer verilen Tablo
16’dan görülebileceği üzere, GARANTİ dışındaki dört bankanın konut kredisindeki
artış miktarları birbirine eşit olup 15 baz puan (%0,15) şeklinde
gerçekleşmiştir. Yalnızca FİNANSBANK’ın 120 ay üzeri vadelerdeki faiz oranı ile
AKBANK’ın 12 ay altı vadelerdeki faiz oranı farklı miktarlarda artış göstermiştir.
Ancak konut kredilerinin niteliği ve ortalama kullanım vadesinin uzunluğu
dikkate alındığında bu vadeler ihmal edilebilir niteliktedir. İhtiyaç
kredilerinde belirtilen artışın 10 az puana (%0,10) yakın gerçekleştiği, taşıt
kredilerinde ise 5-20 baz puan (%0,05-0,20) aralığında değiştiği tespit
edilmiştir. Bu çerçevede, değişiklik öncesi birbirleri ile iletişim kuran ve
konut, ihtiyaç ve taşıt kredisi faiz oranlarında bir artış yapmak için uzlaşma
içinde olan bankaların, belgede bahsi geçen 5 baz puanlık artış ile aynı olmasa
da, faiz oranlarında aynı tarihlerde artış yaptıkları anlaşılmıştır.”
Bu tarih dikkate
alındığında geçen süre içinde faizlerin ekonomik düzelmenin yaşanılması
sebebiyle düştüğü görülmektedir. Ancak Rekabet Kurulunun 177 nolu paragrafta
tespit ettiği üzere bankalar arasındaki uzlaşma 22.09.2011 tarihine kadar devam
etmiştir:
“Son olarak göz önünde bulundurulması gereken
husus ise bankalar arasında bir uzlaşma sonucu gerçekleştiği anlaşılan kredi
faiz oranlarındaki artışın etkisinin yalnızca ilgili artırım dönemi ile sınırlı
kalmayacağıdır. Zira bankalar bir sonraki faiz artışlarını bir önceki faiz
oranı üzerinden yapmakta ve dolayısıyla uzlaşma sonucu gerçekleşen artışın
etkisi, sonraki dönemlerde bir uzlaşma olmasa yahut tespit edilemese de, devam
etmektedir.”
Dolayısıyla
2008’deki 15 baz puan artışı daha sonraki tarihlerde aynı oranda kalmamış,
hatta faizlerin düşmesi sebebiyle serbest piyasa şartlarında oluşacak oran ile
uzlaşma sebebiyle oluşan oran arasındaki makası daralması ekonomik düzelmenin tabii
sonucudur. Bu yüzden söz konusu bankalar arasındaki ihlâlin başlangıcında
gerçekleşen 15 baz puanlık artışı oranlayarak davacının kredi aldığı tarihte
geçerli olan faize uygulamak suretiyle bu faizin serbest piyasa şartlarında
oluşsa idi ne kadar olabileceği tahmini yapılması daha isabetli olacaktır. Bu
şekilde bir oran tespitinin tazminat davasında davacıların gerçekte olan
zararının tespiti ve davanın taraflarının menfaat dengesinin sağlanması
açısından adaletli bir hesaplamanın olduğu kanaatindeyiz.
IV. ORTAYA ÇIKAN FARKIN
HESAPLANMASI
Somut bir emsal üzerinden bu hesaplamayı şu
şekilde uygulamamız mümkündür:
Bir tüketici 06.05.2010 tarihinde kullanılan
130.000,00 TL’lik konut kredisi alması halinde hesaplama şöyle olacaktır. Dava
konusu kredinin, ilgili Rekabet Kurulu Kararı’nda rekabetin ihlal edildiğinin tespit
edildiği belirtilen 21.08.2007-22.09.2011 tarih aralığındaki bir tarih olan
06.05.2010 tarihinde kullandırıldığı tespit edilmiştir. Dava konusu 06.05.2010
tarihli 130.000,00.-TL bedelli konut kredisi, aylık %0,85 faiz oranı ile 72 ay
vadeli olarak kullandırılmış olup, toplam geri ödeme tutarı 174.347,34.-TL
olmuştur.
Rekabet Kurulu’nun
gerekçeli kararının “J.2. Belgelere İlişkin Değerlendirmeler” başlıklı
bölümünün “J.2.5. Belge 6” alt başlıklı bölümünün; 172 nolu paragrafında söz
konusu bankaların konut kredisinde 24.10.2008 tarihinde 15 baz puan (%0,15) artış gerçekleştirmiş oldukları tespit edilmiştir.
Bu tespite dayanak teşkil eden faiz artışlarının gösterildiği Tablo 14’te; davalı Akbank’ın aylık %1,74 olan konut kredisi faiz oranını 15 baz puanlık artış ile 24.10.2008 tarihinde aylık %1,89’a yükselttiği tespit edilmiştir. Bu artış oransal olarak %8,62’lik bir artışa denk gelmektedir. Söz konusu artış 24.10.2008 tarihinde gerçekleşmiştir. Ancak, dava konusu konut kredisi daha sonraki bir tarih olan 06.05.2010 tarihinde aylık %0,85 faiz oranı ile kullandırılmıştır. Bu nedenle aynı oransal artışın burada uygulanması durumunda dava konusu konut kredisinin aylık %0,78 faiz oranıyla kullandırılması gerekirken, oransal olarak %8,62’lik bir artış ile aylık %0,85 faiz oranıyla kullandırıldığı hesaplanmıştır. Buradan yola çıkarak, dava konusu konut kredisi için uygulanması gereken aylık faiz oranı %0,78 olup, aşağıda yer alan ve aylık %0,78 faiz oranına göre hazırlanmış 72 ay vadeli geri ödeme planına göre toplam geri ödeme tutarı 170.396,24.-TL olacaktır. Davacıya aylık %0,85 faiz oranı ile kullandırılan dava konusu konut kredisinin faiz toplamı 44.347,34.-TL olup, aylık %0,78 faiz oranı ile kullandırılmış olsaydı davacının ödeyeceği toplam faiz tutarı 40.396,24-TL olacaktı. Bu durumda, 06.05.2010 tarihinde kullanılan 130.000,00 TL’lik konut kredisinden kaynaklı olarak davacının zarar tutarı (44.347,34.-TL – 40.396,24.-TL) 3.951,10-TL olarak hesaplanmıştır.
Yukarıda anlatılan hesaplamayı formül üzerinde ve onun altında zararın miktarının hesaplanmasını şu şekilde gösterebiliriz:
V. SONUÇ
4054 sayılı Kanun’unda
yer alan “...üç katı oranında tazminata
hükmedilebilir.” ifadesinin açık lafzı, taraflar arasındaki menfaat
dengesinin sağlaması ve bu tazminatın caydırıcılık işlevi de dikkate
alındığında üç katı oranında bir tazminatın cezai nitelikte bir tazminat olarak
anlaşılması gerektiği ve bu şekildeki bir yorumun da kanun koyucunun 4054
sayılı Kanun ile ulaşmak istediği rekabetin korunması amacına en uygun yorum
olduğu kanaatindeyiz.
4054 sayılı Kanun’da zararın üç
katı oranında öngörülen tazminatın düzenlendiği hükümlerde aranılan şartlar
gerçekleştiği takdirde kredi sözleşmesinden dolayı hesaplanan 3.951.10-TL üzerinden
üç kat tazminat talebi olarak hükmedilmesi gerektiği ve bu tutarın 11.853,30-TL’ye
tekabül ettiği sonucu ortaya çıkacaktır.
Son olarak dava banka tüzel
kişiliğine yöneltilmelidir. Zira şubelerin tüzel kişiliği bulunmamaktadır.
Şubenin işlemlerinden dolayı açılacak davada yetkili mahkeme şubenin bulunduğu
yer mahkemesidir. Kredi sözleşmesinin tarafı tüketici ise tüketici mahkemeleri
görevlidir.
VI. OLAYI ÇÖZME SİSTEMATİĞİ
VI. OLAYI ÇÖZME SİSTEMATİĞİ
- Usule ilişkin tartışmalar
ü Görevli ve
yetkili mahkeme
ü Hakem Heyeti? (2017-İl: 3.610.TL, İlçe: 2400.TL)
ü Bekletici
mesele yapılıp yapılmayacağı
- Esasa ilişkin (Kurul kararı dikkate alınarak) tartışmalar
ü Somut uyuşmazlıktaki konunun hangi piyasaya girdiğinin belirlenmesi,
§ Kredi
hizmetleri (hangisi: Konut, taşıt vs.)
§ Mevduat
hizmetleri
§ Kredi kartı
hizmetleri
ü Davalı banka 12 banka arasında mı? Arasında ise hangi tarihte
rekabeti ihlâle başladığının tespiti zorunlu,
ü Somut uyuşmazlığın konusu olan sözleşme tarihi ile
karşılaştırılması yapılarak rekabet ihlâli aralığına söz konusu tarihin girip girmediği belirlenmelidir.
- Zararın hesaplanmasına ilişkin hususlar
ü Bilirkişilerin
niteliği (En az hukukçu ve bankacıdan oluşan iki bilirkişi zorunlu)
ü Somut
uyuşmazlığa en uygun yöntemin tespit edilmesi gerekli
ü Üç kat tazminat
tartışmasının yapılması
§ Davacının buna
ilişkin talebinin ne olduğunun tespiti önceliklidir.
[1] Bu konudaki tartışmalar hakkında ayrıntılı
bilgi için bkz. GÜL, İbrahim: ABD ve
Türk Hukukunda Medeni Ceza, Ankara 2015. s. 349 vd.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder