Türkiye’de “Hukuk Mesleklerine Giriş Sınavı” (HMGS) ilk kez 29 Eylül 2024 tarihinde gerçekleştirildi. Bu sınavın ve sonrasındaki sınavların sonuçlarının ilan edilmesi ile HGMS'nin özellikle aleyhine beklenen bir tartışma başladı. Ancak bu konuda yazanların çoğunluğunun akademik kıyaslama yerine bilindik ezberlerden öteye geçmediği görülmektedir.
Bu konuda 2000’li yılların başından itibaren başlayan bir sürecin sonunda bu sınav ortaya çıkmıştı. Uzun bir aradan sonra tekrar gündeme alınmasından sonra 2018’de toplanan bir komisyona akademisyen üye olarak davet almıştır. Dolayısıyla bu konuda bazı hususları burada yazmak doğru olacaktır.
Başlangıçtaki taslakta bu sınavın adı “Hukuki Yeterlilik Sınavında (HYS)” olarak belirlenmişti. Görüşmelerde bunun negatif bir algıya sebep olacağını; bunun yerine hukukçuların mesleklerine girişi sağlayacağından meslek veya mesleklerine giriş sınavı olarak tavsiyemiz Komisyon tarafından da kabul görmüştü. Böylece “Hukuk Mesleklerine Giriş Sınavı” olan kavram benimsendi. Zira hukuk fakültelerinden mezun olup lisans diploması alanlar ayrıca hâkim, savcı, avukat ve noter olmak isterlerse bu sınavdan başarılı olmaları gereklidir. Günümüzde lisans diploması alıp bürokrasiye veya serbest olarak farklı alanlarda çalışmak istemeyen hukukçu gençler için bu sınav, hukuk meslekleri için ilk aşamadır. Ayrıca bu sınavın YL ve doktora içinde de Almanya örneğindeki gibi belirleyici bir ön şart olmasını da o zaman tavsiye etmiştik ve bunun da akademik camiada hâlâ şikâyet konusu olan bazı sorunları ortadan kaldırabileceği kanaatindeyiz.
HMGS sınavının, başlangıçtan beri örnek alınan Almanya’daki “Devlet Sınavı I ve II” gibi tarzda yapılmasının mümkün olduğunu bu Komisyon da ifade ettiğimizi ve bu konuda bilgi verdiğimi de hatırlıyorum. Almanya örneğinde her biri ortalama 4-5 saat süren ve 6 sınavdan oluşan karmaşık vâkıaları ihtiva edebilecek biçimde hazırlanan hadise/karar çözümünü içeren yazılı sınavlardan ve ayrıca sözlü sınavdan oluşmaktadır. Komisyonda bu tarz bir sınav sisteminin hazırlanması ve okunmasının organize edilmesinin Türkiye’de mümkün olmadığı ve alışılmış olan test usulünün tercihi benimsendi. Buna o zaman karşı çıkmış ve hatta bu aşamada yeni sınav sistemin kurulması ve bu sınavın organizasyonuna gönüllü fakültedeki akademik görevimi yanında görevlendirme ile bu sorumluluğu almaya talip olmuştuk. Öğrenci sayısının çokluğuna ilişkin itiraza karşı, ön eleme olarak kolay bir test usulüyle sınavda bile ortalama %30 gibi bir oranda öğrencilerinin başarısız olabileceğini ve böylece ikinci sınavın daha az öğrenciyle rahatlıkla yapılabileceğimizi söylemiştik.
Adalet Bakanlığı bürokratları, Adalet Akademisi yöneticileri ile dört kişilik bir akademisyen gruptan oluşan Komisyon, çoğunluk görüşü olan test usulünü benimsendi. Zira Türkiye’deki üniversiteye giriş ve sonrasındaki diğer sınavlar da test usulü alışılmış ve sorunsuz işleyen bir sistemdir. Buna karşılık, hukuk fakültesinin öncesinde sonrasında da sadece test usulünün olmasının isabetsiz olacağını beyan etmiştik. Böyle bir sistemin beraberinde hukuk fakültelerindeki öğretim yöntemini de uzun vadede değiştirebileceğini ve nihayetinde dershane sistemine dönüştürebileceğini ifade etmiştik. Zira bu sistem sebebiyle hukuk fakülteleri de sınavlarını büyük çoğunlukla test sistemine geçirmek gibi bir yola sürüklenebilecektir. Bu sistemin en olumsuz yan etkisi de öğrenciler üzerinde olacak ve öğrencilerimiz iyi bir hukukçu olarak çok yönlü kendilerini yetişmek, karmaşık uyuşmazlıkları çözebilecek muhakeme yeteneğini geliştirmek yerine test sınavı odaklı olarak bilgiye dayalı ezberci bir anlayışla maalesef yetersiz bir seviyede yetişecektir.
Komisyon üyesi olarak tarihe kısa bir not düşmek istedim. Zira son HGMS'lerdeki başarı oranı sebebiyle ciddi bir biçimde dijital medyada aleyhe organize olan büyük bir kitle bu sınavın ya kaldırılması ya da geçme barajının çok daha aşağıya (50 gibi) düşürülmesini istemektedir.
Türkiye'de her fakülteye başlayanın mezun olduğu, kağıt üzerinde kalan imzalarla stajların tamamlandığı ve staj sonrası ruhsatı alan avukatların ilk dereceden Anayasa Mahkemesine kadar sınırsız ve ölçüsüz mesleğini icra edebildiği bir ülkeyiz. Oysa Almanya ve Birleşik Krallık gibi ülkelerde bu tarz sınavlar çok büyük öneme sahiptir. Yarım porsiyon hukukçu yetiştirmenin önüne ancak ciddi ve merkezî bir sınav sistemi ile geçebiliriz. Böylece geleceğin en parlak hukukçularının hâkim, savcı, avukat ve noter olmalarının önünü açabiliriz. Yüksek lisans ve doktora girişinde de böyle ciddi bir sınavın belirleyici bir baraj olması da şarttır.
Netice itibarıyla bu sınavın nasıl olması gerektiğini her zaman tartışmak mümkündür. Çoktan seçmeli sınavlar basit bilgi ihtiva eden ezberci bir soru tarzı olursa -yukarıda da ifade ettiğimiz gibi- iyi hukukçular yetiştirilmesinin önündeki en büyük engel olur. Ancak çoktan seçmeli ama basit ezber yerine bir hadise kurgusu üzerinde inşa edilerek bunun çözümünün hangisi veya en doğrusunun hangisi olacağı gibi tamamen bir uyuşmazlığı çözerek sonuca ulaşılmasını sağlayabilecek bir yöntem de geliştirmek mümkündür. Ama bizim 2018'de teklif ettiğimiz yöntem, kısa vadede öğrencileri çok zorlayacak ama uzun vadede geleceğin iyi hukukçularının sağlam temellere oturtarak yetiştirebilecek bir sistem olduğu kanaatindeyiz.