Haklarımız: Avrupa
Birliği Adalet Divanı (ABAD) 1987’den beri Türklerin
haklarına ilişkin 60’a yakın karar verdi. ABAD’ın kararlarından ilgili
olanların bazıları,
·
Ortaklık hukuku AB
hukukunun ayrılmaz bir parçası olduğuna ilişkin (Demirel 1987);
·
Ortaklık Konseyi
Kararlarının hükümleri –şartları varsa– doğrudan uygulanır, bir diğer ifade ile
üye ülke hukukundan önce gelir (Sevince
1990);
·
Türklerin vizesiz
girişlerine ilişkin olarak:
ü
Katma Protokol m. 41/1
hükmü doğrudan etkili, yani bu hüküm üye ülkeleri bağlar ve bunun sonucu olarak
kural olarak hizmetin serbest dolaşımı için vize aranmaz (Savaş 2000),
ü
İlk vize verme yetkisi
üye ülkelerin hükümranlık alanı değildir. Türkler vizesiz girebilir (Tüm ve Darı 2007),
ü
Aktif hizmetin serbest
dolaşımı kapsamında Türklerin vizesiz giriş hakkı vardır (Soysal 2009).
Yeni Dönüm noktası: Almanya'ya
yaptığı vize başvuru reddedilen Türk vatandaşı Leyla Demirkan'ın, Almanya
aleyhine açtığı ve Avrupa Birliği ile Türkiye arasındaki Ortaklık ilişkisinin
50 yıllık tarihi seyrini değiştirecek nitelikte olan davaya ilişkin karar 24
Eylül 2013 tarihinde açıklandı. ABAD, Demirkan kararı ile Ortaklık
hukukuna ilişkin yukarıda bazıları zikredilen Türklerin lehine olan tüm
kararları yok sayarak siyasi baskılara boyun eğmiştir. Kararın metninden bile
anlaşılmaktadır. Üstelik bu baskı davanın duruşmasında AB Komisyonu temsilcisi
tarafından “bu karar Türkler lehine çıkarsa Geri Kabul Anlaşması konusunda
Türkiye ile pazarlık edebilecek güçlerinin kalmayacağı” açıkça ifade
edilmiştir.
Almanya
örneği: 2009 yılında Soysal kararı doğrudan Almanya ile
ilgilidir. ABAD’ın kararları içtihadi niteliktedir ve üye ülkelerin hepsini
bağlar. Bunun için yasal düzenleme yapılması beklenilmez. Bu içtihat hemen
uygulamada dikkate alınr. Soysal
kararına göre, aktif hizmetin serbest dolaşım kapsamında şu üç şartı
gerçekleştiren Türk vatandaşları (örn. sanatçılar, profesyonel sporcular, reklam,
tıbbî tedavi hizmeti ve hukuki danışmanlık
gibi hizmetleri verenler) Almanya’ya vizesiz giriş hakları yanında 2 aya kadar
da orada kalma ve çalışma haklarına sahiptirler. Bu şartlar:
(1) Hizmet sınır aşan bir nitelik taşıyacak,
(2) Bu hizmet bir ücret karşılığı olacak ve
(3) Bu hizmet geçicilik arz edecek.
2009’dan 2015’e kadar Almanya, Türkiye’nin de ilgisizliğini
kullanarak ve hukuk devleti ilkesini ilhal ederek bu hakkımızı fiilen
engellemektedir.
Geri
Kabul Anlaşması: Türkiye ile AB
arasında 16 Aralık 2013 tarihinde Geri Kabul Anlaşması ve Vize Serbestisi
Diyaloğu Mutabakat Metni imzalanmıştır. Türkiye’deki haberlerde vize serbestisi
ön plana çıkarılırken, Avrupa basınında vize serbestisi neredeyse hiç
zikredilmeyerek Türkiye’nin AB açısından büyük bir maliyeti ve sorunu üzerine
almasının AB açısından önemi ve sevinci dile getirilmiştir. Bu Anlaşmanın
yürürlüğe girmesi ile Türkiye, AB’nin mülteci deposu ülke olacaktır. AB,
sığınmacıları çok kolay iade edecek prosüdüre kavuşacak ve üstelik Türkiye
üzerinde bu sorunu baskı aracı olarak da kullanabilecektir. Bunun karşılığı,
eğer tüm AB üyesi ülkelerin tamamı tatmin edilirse 3 aya kadar turist olarak
vizesiz giriş hakkı tanınacaktır. Bir soru: Kıbrıs (Rum kesimi) tanınma dışında
acaba nasıl tatmin edilecek?
GKA ile Türkiye, kendisine iade edilecek
göçmenler için yaşam alanları oluşturması, iade ve konaklama giderleri,
mümkünse ülkelerine geri dönüş masraflarının karşılanması da dâhil, farklı
külfetleri üstlenecektir. Bazı tahminlere göre Türkiye, yasadışı göç sebebiyle
yıllık 3-5 milyar ABD Dolar civarında bir maliyetle karşı karşıya kalacaktır [Suriye sığınmacıları bu hesaba dahil değil; Güncel bir araştırma (Die Welt, 16.10.2015): Avrupa Ekonomi Araştırma Merkezinin (Almanya) araştırmasına göre yılda 800bin Sığınmacının gelmesi halinde bunların yıllık maliyetleri 20-30milyar Euro tahmin edilmektedir.]. Bu maliyetin tamamına yakını da
Türkiye tarafından karşılanmak zorunda kalacaktır. Buna ilaveten Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesinin bu alandaki kararları Türkiye açısından ciddi sıkıntılar
da doğuracak niteliktedir. Dolayısıyla Geri Kabul Anlaşması ancak her türlü
maliyetin hesaplandığı, külfet paylaşımının sağlandığı, sadece turistler için
değil kişilerin serbest dolaşımı için vizelerin kalktığı ve Türkiye’nin AB’ye
tam üyeliğinin gerçekleştiği takdirde yürürlüğe girmesi gereken bir anlaşma
olarak kabul edilmesi daha doğru olacaktır.